Yazılar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Yazılar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Mayıs 2012 Pazartesi

Başlangıç Motosikleti

Yeni motosiklete başlayacaklar için notlar ;

Geçtiğimiz sene motosiklete başlaması konusunda ısrarcı olduğum ve başlayan arkadaşların aynı şekilde bu sene motosiklete başlamasına ön ayak oldukları arkadaşlarından yorumlar alıyorum. Her bahar bir kitle motosiklete adım atıyor. Çoğu kişi bu adımları yanlış attığı için bir sezon sonrasında motosikletini satışa çıkartıyor veya kazalar atlatıyor ve bu sebepten motosikletten soğuyor. Bazen de yanlış seçimler dolayısıyla yanlış motosikletle işe başlıyor ve çoğu zaman zarar ederek motosikletini kısa süre içinde değiştirmek zorunda kalıyor.

Bu yazıda “başlangıç motosikleti “ konusu odaklı yazmaya çalışacağım çünkü konu geniş ve motosiklet seçimi en önemli noktalardan birini oluşturuyor. Diğer noktalara değinmek de illa ki gerekecek fakat detayı genelde başlangıç motosikleti seçimine vermeye çalışacağım. Bu perspektiften okursanız daha faydalanabilirsiniz.

Benim ilk motosikletim 250 cc üç tekerlekli bir scooterdı (Piaggio Mp3). Hayatım boyunca odaklanma ve dikkat problemi ile yaşadım bu sebeple 3 tekerlekli bir motosikletin bana başlangıçta yardımcı olacağı fikrine kapıldım. Aslında sözkonusu motosikletin 10 km/saat hızın üzerinde diğer motosikletlerden farkı yoktu. Hiçbir ekstra fayda göstermedi fakat ben kullandığım sürece gösterdiğine kendimi inandırdım.

Doğru eğitim kurumu veya eğitmen ;
Başlangıç için bir motosiklete 4000 TL ila 10.000 TL para bayılacaksınız. Bu paraların dışında kıyafete ve kaska da 500 TL ile 2000 TL arası para vereceksiniz. Tüm bunları vermeden alacağınız bir eğitime bugün Türkiye şartlarında 150 TL ile 500 TL arası bir bedel harcarsınız. Vazgeçerseniz boşuna ekipmana ve motosiklete para vermemiş olursunuz ve bunun da yanında vereceğiniz eğitim bedeli sonrasında sadece ve sadece keyifli bir gün geçirmiş olursunuz. Burada yazacaklarımın veya yazmaya unutacaklarımın çok daha fazlasını bu konuda çok daha tecrübeli bir eğitmenden birebir almış olursunuz. Kurumlar genelde herkese temel bilgiyi en doğru şekilde verebiliyor fakat özel eğitmenler işin bir sonraki boyutuna taşıyabiliyor. Eğer doğru eğitmeni seçerseniz motosikletli yaşamınız boyunca bir koçluk hizmeti almanın ilk adımını da atmış olursunuz. Doğru başlarsınız. Eğer nihai sürüş hedefiniz daha büyük bir motosikletse belki de daha yüksek ccli bir motosikletle başlayabilecek kadar yeteneklisinizdir. Bunu en iyi bir eğitmen gözlemleyebilir. Sizin başlangıç motosikletiniz daha yüksek hacimli bir motosiklet olabilir. Bunu doğru gözlemleyebilmek için de eğitim şart.

İlk düşünmeniz gereken şu ; öncelikle motosikletle sürüş yaparken trafiğe alışmak sizin için zorlayıcı mı ? Eğer cevabınız evetse. Bir scooter alın. Çok temel bir bakış açısıyla sadece Gaz – Fren ve trafiğe odaklanabilmenizi kolaylaştıran daha az detay demektir scooter . Aynı zamanda daha pratik kullanım fakat bu pratikliğin bedeli olarak da daha az motosiklet sürüş keyfi ve daha az güvenli sürüş satın alıyorsunuz. Tüm bunları scooterdan vitesli motosiklete geçtiğinizde tecrübe edeceksiniz – edilmişi var, ben buradan söylüyorum size ☺ Alacağınız scooterın şu özelliklere sahip olmasına dikkat edin.

Kararınız kesinse minimum kişiyle paylaşın ; 
Eğer motosikletli yaşama adım atacaksanız herkesle paylaşmayın. Çevrenizdeki normal insanları çocukken motosiklete binmenizden korkan ve bu sebeple size yasaklayan ebeveynleriniz olarak düşünün. Olumsuzluk çukurunda yaşayan yurdum insanına hevesinizi kırması için fırsat vermeyin. Mutlaka birisi memleketinde kasksız motosiklet sürüp ölen amcasının oğlundan bahsedecek ve şeytan işi diye nitelendirecektir. Onlar motosiklet kullanmanın keyfini hiçbir zaman anlayamayacak kişiler olmaya devam edecek sizse bu keyifle onlardan farklı olacaksınız. Göreceksiniz siz doğru adımlarla senelerce motosiklet kullanırken onlar aynı kalıp cümleleri kullanarak trafiğin içinde kafeslerinden size bakacaklar.

Bir aksiyon planı oluşturun ve o plana köle olmayın – proaktif bir planlama yapın ; 
Kafanızda bir plan oluşturun. Bu planı oluşturmanızda eğitmeniniz çok yardımcı olacaktır. Bu plan doğrultusunda ilerleyin. Planınızı mutlak tutmayın tecrübenize göre değiştirilebilir olmalıdır. Çünkü siz de tecrübe kazandıkça daha ileri ufukları görebilir hale geleceksiniz. Bahsettiğim plan şu şekilde bir plan ;
Ben önce eğitim alacağım , eğitim alacağım kurum şu olsun sonrasında da şu özel hocadan ders alacağım sonra hem kurumdan hem özel hocadan edindiğim fikirlerle bir başlangıç motoru alacağım ama öncesinde ehliyet kursuna kayıt olmalıyım. Sonra korumalı kıyafetlerimi alacağım ve sonrasında başlangıç motosikleti olarak Honda CBF 150 alacağım. Onu bu yaz sonunda satar duruma göre ileride bineceğim modele karar veririm. Başlangıç noktanız bu olsun. Etkilendikçe revize edersiniz. Tabii ki koruma eğitim ehliyet gibi konuları revize etmemelisiniz fakat ilk motosiklet , satacağınız zaman vs. gibi konuları revize edebilirsiniz.

Ufak hacimli olsun ; 
Ufak hacimli motosikletler(125-150-200 cc gibi) daha az yakar, motoru kısa süre içinde limitlerinde kullanabilir hale gelirsiniz. Motorun sesini limitini tepkisini daha kolay kavramanıza yardımcı olur. Vergisi düşüktür. Az yakar. Parçaları genellikle daha uygundur. Bizim memlekette genellikle düşük hacimli scooter ve motosiklet kullanıldığı için parçası bol, fiyatı uygun olur. Düşük hacimle başlarsanız acemiyken mümkün oldukça az artçılı sürüş yaparsınız zaman içinde artçı almanız zaman içinde başkasının sorumluluğunu almanız demektir. Bir kişinin can sorumluluğunu mümkün oldukça tecrübeli iken almakta fayda var. Özellikle kurye motoru diye tabir edilen commuter tarzı motosikletler en iyi başlangıç motorlarıdır. Oturuş pozisyonları daha dik ve sürücü için daha ergonomiktir. Karizması düşük de olsa koruma demiri opsiyonları ve basit motor yapıları ile çilekeş öğreticilerdir. Bu modellere örnek olarak Honda CB 125 , Honda CBF 150 , Yamaha YBR 125 , TVS Apache 150 modelleri örnek olabilir. Bu modeller amortisorlerinde değişiklikle hemen hemen her boya sahip kullanıcılara hitap edebilir.

Chopper – Cruiser motorlar , Cross veya Racing motorlar iyi başlangıç motorları değildir ;
Bu noktayı özellikle belirtmem gerekiyor. Chopperlar diper adıyla cruiserlar kötü motorlardır demek istemiyorum sadece iyi başlangıç motosikletleri değildirler. Aynı şekilde racing motosikler için de geçerli. Neden olduğunu açıklayacağım ;
Motosiklette güvenli sürüşü sağlayan en önemli etken rake açısı denen etkendir. Rake açısı özetle ön lastiğin gidon ile yaptığı açıdır. Bu açı ne kadar darsa motosikletin iki lastiği arasındaki uzaklık o kadar azdır. Bu da ön frene bastığınızda durma hareketinin akışının arka lastiğe daha hızlı iletilmesi ve durmanın daha kolaylaşmasıdır. Bu tip motorlarda rake açısı geniş ve lastikler arası mesafe geniştir.

İkinci kavram ise gidon turu denen hadisedir. Genelde racing motosikletlerde rake açısı dar fakat gidon turu yani gidonu çevirdiğimizdeki tur da dardır. Bu da şehiriçi kullanımında zorluk yaratabilir. Bu özelliği şehiriçinde dezavantajken viraj performansı ve zevkinde avantaja dönüşmektedir. Yine oturuş ergonomisi açısından öne yatık oldukları için racing motorlar daha az ergonomiktir. Başlangıç motosikletinde daha dik bir oturuş daha kolay öğrenme sağlayabilir. Son dönemlerde bazı racing 125 ve 250 cc motosikletler başlangıç motosikleti olarak kullanılabiliyor. Daha fazla işçilik isteyen motosikletler aynı zamanda racing yapıları itibariyle daha yüksek hızları acemi kullanıcılarına sunmaktadırlar. Bu çerçeveden bakmakta fayda var.

Aynı zamanda oturuş şekli vs. itibariyle de bu cruiser motosikletler acemi kullanıcının işini kolaylaştıran motosikletler değildir. Çok egzost sesi yaparlar çok havalıdırlar fakat grenajlarını temiz tutmak ayrı bir iştir. Genelde motor kısmından yoğun trafikte sıcaklık verirler. Motor kısımları ısınır ve değdiğinde bacak yakma seviyesinde olabilir. Bu sebeple filmlerde gördüğümüz harleycilerin deri pantalon veya pantolonlukları vardır. Artçı konforu daha düşüktür ve birçok daha sebeple iyi başlangıç motorları değildirler. Bu motorlar sevenleri için iyi motorlardır. Doğru başlangıç motosikleti yle başlamak istiyorsanız bir süre Amerigan filmi izlemeyin ☺

Selesi yere yakın(boyunuza uygun) diye chopper / cruiser kullanmak motosikletten alacağınız zevki maksimize etmez. Çamurlu bir commuter sürekli grenajını temiz tutmanız gereken bir chopper dan çoğu zaman daha evladır.

Uzun uzun anlatmıyorum kısaca Cross motosikletler de asıl üretim amaçları offroad olması sebebiyle doğru başlangıç motosikletleri değildirler.

Scootersa , büyük lastik ;
Ebat olarak büyük ebatlı lastiğe sahip scooterlar seçerseniz hem size daha fazla konfor sağlar hem de ileride kullanacağınız motosikletler için iyi hazırlanmış olursunuz. Ufak lastikli scooterlar genelde daha dar gidon açısına sahiptir, büyük lastikli scooterlar sizin işinizi kolaylaştırır. Büyük lastikli scooterlar daha dar selealtı bagaj kapasitesi sunabilir ama bu güvenli sürüşten hiçbir zaman daha önemli değildir. Boyunuz büyük lastikli modellerde sıkıntı yaşatacaksa eğer eğitmeninize danışın.

Scooter demek, kaporta demek ;
Scooterın kaportası en ufak yere düşüşte çizilir ve kırılır. Bu da masraf demektir. Eğer seçiminiz scooter olacaksa Honda Activa gibi paket serviste kullanılan bir model koruma demirleriyle satın alınabilir.(Artık activa üretilmiyor, bu muhteviyattaki başka modeller olabilir) . Ne demiştik , şıklığı boşverin.

Distributoru kuvvetli , parçası kolay bulunur hesaplı ve populer bir model olsun ;
Alacağınız motorun Türkiye de distributorunun ne kadar güçlü olduğunu ne kadar bilinir bir marka ve o markanın ne kadar çok ithal ettiği bir model olduğuna dikkat edin. Scooterda Piaggio Gilera Honda Yamaha gibi markalar major markalardır. Yerleşik servis ağları (Yamaha için yeni bir yapılanma sözkonusu birkaç yıldır) , o servislerde o motorlardan anlayan ustaları vardır. İkinci elde de bir piyasası vardır.Bu gibi markaları tercih etmeniz motorunuzu satmak istediğinizde kolayca satabilmenizi sağlar ve çok zarar etmezsiniz.

Çin malı veya farklı isimlerle gizlenmiş Çin malı markalardan uzak durun ;
Çin malı scooterlardan uzak durun. 1000 km sonra her yanı ötmeye başlar ve cebinizden çıkan paralarla size tüm motor mekaniğini öğretir. Enjektörün varyatörün emniyet müşürlerinin ve tüm elektrik aksamının ne işe yaradığını cebinizden para ve ustalara işçilik ücreti vererek öğrenmeniz için Çin malı scooterdan daha iyisi yoktur. İsmi Türkçe veya İngilizce olan markaların scooterlarının da çoğunun Çin’den Türk markasıyla ürettirilerek ithal edildiğini bilin. Türkiye’de üretiyoruz diyen montaj hatlarına fabrika diyen firmalara aldanmayın. Onların scooter veya motosikletlerine aldanarak vereceğiniz para aynı zamanda Türkiye’de motosiklet bilincinin artmamasının , piyasanın derinleşmemesinin de mesulu olduğunu motosikletli yaşamınız devam ettikçe göreceksiniz. Korsan taksiye binmeyin ☺

Distributoru & Servis ağı gelişmiş,parçaları bulunan markaları tercih edin ;
Bunlar dışında Türkiye dışında büyük üne sahip olan fakat Türkiye’de bugüne kadar dandik distributorler veya ithalatçı firmalar yüzünden, ithal edilmeyen yedek parçalar yüzünden ayaklı cenaze arabası haline gelmiş motosikletlerden /scooterlardan kaçının. Eğer scooter/motosiklet alacaksanız, alacağınız modelin yetkili servislerinden en iyi bilinenini araştırın. Gidin Tanışın Çekinmeyin. Çünkü ileride o servislerin sahipleriyle çalışan ustalarıyla arkadaşlıklar kuracak, arkadaş olmasanız bile zaman içinde motorunuzun yapılmasını beklerken hoş sohbetler yapacaksınız. Yetkili servise düşündüğünüz modeller ilgili fikrini sorun. Yedekparça sıkıntısı olup olmadığını o modelin kronik sıkıntısı olup olmadığını sorun. Büyük markaların işlerinde iyi olan yetkili servisleri genellikle kazalı motosiklet yenileyip satmaz. Genellikle yetkili servisler dışındaki servislerin önereceği motosikletler böyle motosikletler olabilir. Yetkili servisler de de bu durum olabilir. Yani Ustayı sevin sayın ama sonuna kadar da güvenmeyin. Güven zamanla oluşan bir mevzudur. Zaman içinde güven ilişkisi kurmaya dikkat edin. Bence en iyisi ilk motosikletinizi ikinci el alıyorsanız mutlaka daha önce tanıştığınız yetkili servise motoru götürtüp onayını alın. Sonrasında yapacağınız bakım harcaması yüzünden keşke sıfır alsaydım, aynı paraya geldi demeniz olasıdır. İlk motosikletinizi alacaksanız kesinlikle galeriden almayın. Galerideki motosikletler ne yazık ki kazalı toplanmış motosikletler olabiliyor. Zaman içinde göreceksiniz eğer motosiklet sürücüsüyseniz ve motorunuza dikkat ve önem gösteren bir sürücüyseniz (ki canınızı taşıdığı için öyle olmalısınız) motosikletinize satış ilanı verdiğinizde makul ve adil bir fiyat istediyseniz en geç bir hafta içinde motosikletinizi satarsınız. Satabilmek için bir galeriye genellikle ihtiyaç duymazsınız. Bazı büyük motosiklet markalarının bayiileri aynı zamanda sıfır motosiklet de sattıkları için takasla motosiklet alabilmektedirler. Bu anlamda sıfır motosiklet satışı yapan galeriler (daha doğrusu bayiiler) temiz ikinci el motosiklet barındırabiliyor. Bu gibi firmaların aynı zamanda yetkili servisleri de oldukları için kendi servislerinin garantisiyle ikinci el motosikletleri satabilmektedirler. İkinci el alırken satışçıya güvenmeyin o markanın yetkili servisinin motorun genel kondusyonu hakkında ne dediğine dikkat edin. İlk motosikletinizi ikinci el alıyorsanız eğer lastiklerinin yılına dikkat edin. Dişleri bitmemiş ve üretim tarihini 2 yıl geçmemiş motosikletler alın. Lastik bir masraftır ve motosikletin modeline göre yüksek bir masraf olabilir. Ekspertiz yaptırdığınız da neye ne zaman ihtiyacınız olacağını sorun. Balataları ne zaman değiştirmek lazım , lastikler ne kadar gider (genelde ustalar lastiklerin hamur ömrünü dikkate almaz sadece dişine bakıp yorum yaparlar- aldanmayın) , debriyajını ne zaman değiştirmek lazım , scootersa kayışı varyatörü motosikletse zinciri dişlisi ne zaman değişmeli ve tüm bunlar kaça değişecek önceden bilin. Sonra motosiklet çok masraflı diyerek motosikletten vazgeçen kişilerden olursunuz.

Her zaman motosiklet alırken kaça ve ne kadar zamanda satarım diye düşünün ; 
Başlangıç motosikletinizi yaz tatilini geçireceğiniz kız arkadaşınız olarak düşünün (bayansanız erkek arkadaşınız) . Çok bağlanmayın. İster sıfır ister ikinci el olsun kaç liraya alacağım ve satarken kaç liraya satarım diye düşünün. www.sahibinden.com bu konuda en iyi referans noktasıdır. Yine sahibinden.com daki ilanların giriş tarihlerine dikkat edin. Uzun süredir duran ilanlar varsa düşündüğünüz modelin ikinci eli yavaş olabilir. Genelde Eylül Mart ayları arasında motosiklet alım satım piyasası daha yavaştır. Bu noktayı göz önüne alın.Eğer bir hafta arayla aynı modelde araştırma yaptığınızda farklı motosikletlerle karşılaşıyorsanız o model ikinci eli nisbeten daha güçlü bir model diye düşünebilirsiniz. Edindiğiniz bilgiyi sorarak gerçek hayatta da onaylayın.Duygusal davranmayın, motosiklet eğer günlük iş yaşamınızda veya günlük hayatınızda herşeyi hallettiğiniz birincil aracınız değilse genellikle sizin için lükstür. Lüksten kasıt burada para sıkıntısı halinde ilk elden çıkartmanız gereken şey olabilmesidir. Motosiklet alırken bunu düşünün , paraya acil sıkışsam kaça ve ne kadarda satarım çok zarar eder miyim in muhasebesini yapın. Fakat sırf bu hesapla da yola çıkmak doğru olmayabilir. Çin motosikletleri yüksek arz ve kalitesizliği itibariyle burada da başlangıç motosikleti olarak anlamsız kalacaklardır.

Bu yazı dahil internette okuduğunuza koşulsuz inanmayın – kendi bilginizi oluşturun ;
Forumlarda ve motosiklete ait sitelerde yazılanlar genellikle yanlış olma eğilimi göstermektedir. Yurdum insanı genellikle kullanmadığı motosikletle 3 yıl geçirmiş gibi inandırıcı şekilde yorum yapabilmektedir. Ya da çok kısa sürede tam yorumlayamayacağı kadar sürede kullanıp yanlış bilgi verebilmektedir. Yazıyı yazan kişinin fizyonomisi o motora çok uygun fakat sizin fizyonominiz uygun olmayabilir. O kişinin kullandığı motosiklet bakımsız olabilir fakat sizin alacağınız motosiklet bakımlı olabilir veya tam tersi. Motosiklet arabadan farklı olarak bakımlı olması halinde kullanım farkını daha çok hissettirebilen bir araçtır.
Özellikle lastik seçiminde motosiklet seçiminde internet doğru kaynak olmayabiliyor. Ben motosikletliyaşam blogu genellikle kendi tecrübelerimle doğru bilgi vermeye çalışarak yazıyorum ama bilgi benim fikrim olduğu için subjektif ve benim için doğru ve benim tecrübemle kısıtlı. O sebeple sizin için en doğruyu sadece siz ve eğitmeniniz bilebilir. İnformasyonu internetten alın fakat bilgiyi kendiniz oluşturun. Çevrenizdeki çok bilen abilere – arkadaşlara da çok inanmayın çok bilen çok yanılır.

En şık olanı değil,sizin için en efektif olanı alın ;
İlk scooterınızı alıyorsunuz en şık olanı olsun kaygısını taşımayın bu başlangıç motosikletiniz. Karizması düşük olsun önemli değil. Amacı size motosiklet sürüşünü öğretmek. İleride en karizmatik bulduğunuz modeli alırsınız. Zaman içinde motosiklete dair karizma anlayışınız da değişecek. Yine ilk motosikletiniz bir bir kurye motosikleti olabilir. Bunda gocunacak birşey yok. Seneler içinde göreceksiniz en efektif – en düşük maliyetli motosikletler bu modellerdir.

Başlangıç motosikletiniz için en belirgin rengi seçin ; 
Kırmızı , Beyaz , Altın sarısı gibi renklerdeki motosikletler trafikte daha fazla dikkat çeker. Bu sebeple parlak hatta cart renklerdeki motosikletleri başlangıç motosikleti olarak tercih edin. Motosikletli yaşamınız boyunca illa ki siyah motosikletini olacak. Bu motosiklet tercihini daha tecrübeli olacağınız günlere bırakın. Motosikletin rengi bok kahverengisi bile olacaksa, belirginse siyah renge tercih edin.

Başlangıç motoruyla ilgili olarak aklıma şu an için gelenler bu kadar. Mümkün oldukça açık nokta bırakmadan yazmaya çalıştım, bu sebeple biraz uzun oldu. Yorum şeklinde sorularınız olursa cevap vermeye çalışırım. En doğru cevapları eğitim alarak bulabilirsiniz.

Daha önce yazmış olduğum uzun dönem YBR 125 incelemesi ve yazmakta olduğum Honda PCX 125 (scooter) incelemeleri de 2 başlangıç modeli olmaları itibariyle referans olabilir. Linklerine aşağıdan ulaşabilirsiniz.

Uzun Dönem Yamaha YBR 125 ESD Commuter incelemesi ;
http://motosikletliyasam.wordpress.com/2011/05/30/uzun-donem-yamaha-ybr-125-esd-kullanim-izlenimleri/

Uzun Dönem Honda PCX 125 Scooter incelemesi ;
http://motosikletliyasam.wordpress.com/2012/05/21/uzun-donem-honda-pcx-125-incelemesi/

Serhat Küçükler


http://motosikletliyasam.wordpress.com

13 Mart 2012 Salı

Bugün çok şey başardık...

Bugün çok yol katettik. Bugün resmi makamlar tarafından motosiklete binenlerin de hayatının ne kadar değerli olduğunu anlamalarını ve neticesini kendileri içinde bulunmaz bir fırsat olduğunu fark etmelerini gördük.

Bugün motorsikletin trafik sorunu na ne kadar katkı sağlayacağının resmi makamlar tarafından önemsendiğini gördük.

Bugün çelik halatlar ve bariyerler tarafından hayatını kaybeden arkadaşların bize bıraktığı mirası gördük.

Bugün hepimizin aynı yolda olduğunu sırtımızdaki rozetin aslında hep aynı olduğunu gördük.

Çözümleri karşıdan beklemek yerine birazda kendimizde aramayı gördük. Kazalara sebeb olanları hep belediye görevlisi, çelik bariyer, derin çukurlar olduğu kadar bizimde olduğumuzu gördük.

***

Bugün Türkbikers başkanı yeni tanıştığımız ama aynı yolda iyi işler başaracağımızı düşündüğüm sevgili Fatih ve beraberindeki arkadaşlarla İ.B.B. Ulaşım Daire Başkanılık makamında yaptığımız  ziyaret bu sene içerisinde zincirlikuyu dan başlayarak  metrobüs hattı boyunca motosiklet sürücüsünün dostu olacak "güvenlikli bariyer" lerin döşeneceğini belirtti..

Sadece mimarisi sebebiyle haliç köprüsünde uygulanamayacak proje gerçekten çok sevindirici bir durumdur...

***

Biz bugün çıktığımız yolda asla yanlız yürümeyeceğimizi gördük...

22 Şubat 2012 Çarşamba

Bizim Dünya çapında bir yarış pistimiz var...

12 seneden fazla olmuştur. Henüz kurtköy de muazzam bir yarış pistimiz yok, Körfezde ve izmir pınarbaşında ki dünyadaki emsalleri yanında gayet sönük kalan iki tane yarış pistimiz var. Orada ki yarışları ve yarışanları neredeyse dünyadaki isimler le bir tutacak kadar heyecanla bekliyoruz, takip ediyoruz.

Hatta dostum Yunus Şen le titan cup ta yarışıyoruz. her ayak geldiğinde sanki motogp yarışçısı gibi ciddiyetle hazırlanıyoruz. Yarış aralarında test yapar gibi hem kuryelik yapıyor hemde antrenman yapıyoruz. Kupalarımızı sanki ülke kupası gibi özenle saklıyoruz.

o tarihlerde hayatta aklımıza gelmezdi böyle dünya çapında bir yarış pistimiz olacağı. Hatta tuzla gölü kurumuştu da oraya ne güzel olur pist diye düşünmüştük. deniz kenarında monte carlo gibi müthiş olurdu..

Yıllar geçti ve bizim Dünya nın konuştuğu bir yarış pistimiz oldu. saat yönünün tersine dönen, anlatılmaz yaşanır en hızlı ve uzun viraj, sonrasında müthiş düzlük....

Muazzam bir açılışla Dünya ya gösterdik nasıl yarış pisti yapılırmış ve yine dünya ya gösterdik nasıl kullanılmadan atıl şekilde kenarda dururmuş...

ve bugün Dünya nın gelişmeye çalışan ülkeleri büyük yarış organizasyonları için anlaşmalar yapıp pistler inşa ederken, biz dünya çapında ki pistimizde Yöresel şampiyonalar düzenliyoruz. Olsun en azından Dünya çapında yarış pistimiz var ya olmayanlara kıskanmaları için fırsat veriyoruz.

Tabi burda herkese tatlı tatlı giydirmek lazım bu kıyafetten! bir parça...

Caddelerde gazlayan bir sürü yarışçımız olmasına, motor satış rakamlarının artmasına, fuarlarımızda talep patlamasına, Dünya şampiyonumuza , ilk sene formula 1 den sonra dolduramadığımız tribünlere yüzlerce motosikletçi forumuna rağmen dünya çapında pistimize organizasyon getiremediğimize üzülüyorum.

Bir yarış pistinin Malezya ya neler kattığını arastırın. Rakamlar o kadar yüksek ki şaşırırsınız. Bizde ise kazlar gelecek yerden bir tavuğu esirgediğimiz için bilinçsizce caddeler de gazlamaya ve kaza haberlerini duymaya devam edeceğiz.

Ne zaman Dünya çapında bir pistimiz olduğunu hatırlar ve onu en iyi şekilde pazarlayabilirsek o zaman göreceğiz ki her şey daha güzel olacak....

Tekerleriniz hep düz bassın

Ergün PEDÜK

19 Şubat 2012 Pazar

Yaşlılar, Spor ve Motosiklet

 Sporun faydalı veya zararlı mı olduğu sorularını etrafımdakiler giderek fazla sayıda dillendirmeye başladılar. Bunun sebebi egzersizin faydalı olduğunu yazan ve söyleyenlerin egzersiz yapmamalarıdır. Hem yazar hem söyle ama gel spor yapalım dediğinizde kaçar. Klasik olarak bilinen şu söz aklıma geliyor:”Hocanın dediğini yap, yaptığını yapma!”
Konumuz yaşlılar ve onların egzersiz yapma olasılıkları üzerine oluyor. Bir kere değişik sağlık sorunları yaşayanlar varsa onları azaltma ve bertaraf etme birinci sıraya konmalıdır. Solunum, kas, nörolojik, dolaşım ve başka sorunlar varsa bunları uzman hekimlere göstermek ve tanısı iyi konulmuş tedaviler sürdürülmelidir. Ardından ortaya çıkan tabloya göre küçük, basit ve kolay egzersizler seçilmelidir.
Evdeki günlük davranışlarını iyi kontrol edebilecek ve yerine getirebilecek düzeyde sağlık sorunu bulunmayan bir yaşlı vatandaşımız bunu büyük bir zenginlik olarak görmelidir. Yataktan kalkması, doğrulması, şöyle bir esneyerek gerinmesi, tuvalete gitmesi, yüzünü yıkaması, dişlerini fırçalaması, traş olması, bayanlar için yüzünü temizleyip saçlarını düzenle taraması, toplaması ve örmesi, kahvaltı masasına yönelmesi, kahvaltıda eğer bugünlerde isek sıkılmış portakal, nar suyu ile güne başlaması. Bakın bunların hepsi bir egzersizdir. Bunları yaparken zere kadar yorgunluk hissetmiyorsalar, bu arada radyo hafiften çalıyor, televizyon kenarda canlı renkleri ile size göz kırpıyorsa zaten sizin spor yapmanıza gerek yoktur.
Kahvaltı sonrası hava çok soğuk değil, yollar da kaygan değil, ortalık çok kalabalık değilse alın bir arkadaşını çıkın yola… Yavaş yavaş yürüyün. Nefes alın, verin akşama neler okuyacağınızı kararlaştırın. Hatta birkaç bulmacayı çözmek için sabahtan çalışma masanızın üstüne koyun. Benim arkeoloji ile uğraşan bir arkadaşımızın annesinin 90 yaşında hala bulmaca çözebildiğini görünce çok şaşırmıştım. Hepiniz böyle olun.
Sakın ağır bir şeyi kaldırmaya çalışmayın. Kendi ağırlığınız kuvvet egzersizleri için yeterlidir. Ama kollarlı yana açıp kapama, yukarıya kaldırıp indirme hareketleri hergün 5’er kez yapın. Yorulursanız bırakın. İyi gidiyorsa her 5 günde bir birer tane olacak şekilde arttırın. Başınızı zorlamayacak şekilde sağa ve sola, öne ve geriye ikişer kez yatırın. Aman fazla sayıda yapmayın. Bunları yaparken de zorlamayın.
Yaşlılık döneminde sıvı alımını ihmal etmeyin. Sıvı derken bunu öncelikli olarak su içme olarak algılayın. Bazı madensel tuzların eksikliğine karşılık meyve yemeyi ihmal etmeyin. Benim önerim özellikle potasyum ihtiyacı için günde bir tane muz yeme alışkanlığı edinin.
Arada sinemaya gidin. Sinema yalnız gençler için değil herkes içindir. Evde televizyon izlemek kolay bir iştir ama her defasında başka bir yere oturun. Her 10 dakikada bir biraz hareket edin, ayağa kalkın ve oturun. Sürekli aynı oturma pozisyonunda olmayın.
Hep gençlere ayırmıştık köşemizi. Artık arada yaşlılara ve sandığımızın aksine çok daha hızlı düşünebilenlere de sesleneceğim. Onların deneyimlerini bir türlü edinemiyoruz. Öğrenemiyoruz. Benim “Ombudsmanım”, hocam ve her önemli ve çıkmaz sokaklarla karşılaşınca kendisine danıştığım hocam Dr. Hikmet Kandeydi bırakın yukarıdakilerini yapmaya, elinde fiber optik sırığı Avrupa ve Dünya Veteranlar Atletizm Şampiyonalarında yarışmayı sürdürüyor. Yakında onun bu yaşamını sizlere aktaracağım. Unutmadan yazayım: O da bir motosiklet sürücüsüdür. Hem de hâlâ… Bilmem anlatabildim mi? İyi pazarlar…

10 Ocak 2012 Salı

Karda motosiklet

 



 

 

 

Diye yazmaya başlar ve ardından kar yağarsa bilin ki ben karların üstündeyim! Ama motorla mı yoksa kıyıda kurulmuş bir mangalın üzerinde kızarmakta olan sucukları götürürken mi onu bilemem. Arkadaşlarımın çoğu sırf sucuk ekmek yemek için karın yağmasını bekliyorlar. Üşenip Keltepe yoluna da gitmedikleri için karın Umuttepe’ye yağmasını bekliyorlar. Merak etmeyin sucukları aldık, markasını soranlara şimdilik kaydı ile söylemiyorum, yedikten sonra rapor edeceğim. Mangal kömürünü bir toplantı için gittiğim Eskişehir’den getirdim. Ağva’ya çoktan beri ziyaret etmediğim için oradan mangal kömürünü yükleyemedim. Bir sonraki mangal keyfinde oranın kömürlerini kullanırız.

 

Efendim bu konuyu işlememin nedenini size izah etmeye çalışayım. Geçen Çarşamba günü öğrencilerimin düzenlediği “Motosiklet ve Yaşam” konulu paneli yönettim. Türkiye Şampiyonları Barış Tok (İzmir-Pist), Özcan Karakuş (Sakarya-Drag) ve Fatih Özkan (İstanbul-Drag) bu toplantının konuşmacıları idi… Seminer Salonunu dolduran öğrencilerim yaklaşık 2 saat süren söyleşi sonunda sanıyorum memnun şekilde ayrıldılar. Benim kafama Özcan karakuş’un söyledikleri takıldı. İsviçre’den gelen arkadaşının karda motosiklet kullandığını anlatması ilgimi çekti.

 

Henüz birkaç gün önce Magglingen’den söz etmiş ve İsviçre günlerim aklıma gelmişken şimdi karda Magglingen’i hayal ediyorum. Yoksa fırsatını bulup orayı ziyaret mi etsem? Yeşiller, ormanlar, patikalar, salonlar, derslikler, kursiyerlere tahsis edilen dağ evleri, kütüphaneler, öğrenciler, yükseğe değil, derine inen katlar (ilgililere duyurulur, son ziyaretimde zeminden 3 kat aşağıya 50 metrelik yüzme havuzu yapılmıştı) ultra modern bir eğitim yuvası idi. Şimdi daha da gelişmiş bir durumdadır. Belki yedinci katta bir golf sahası inşa edilmiş olabilir.

 

Neyse ben tekrar konuma döneyim. Karda motosiklet kullanılan bir başka ülke galiba İsveç… Orada bir sürücü belgesi alabilmek için en az 2 yıl süreli eğitim veriliyormuş. Karda, yağmurda, güneşte, her koşulda araç kullanmayı öğretiyorlar. Ama bizde? 3 ayda motosiklet sürücü belgesi alabiliyorsunuz! Kursların bırakın motosiklet öğrettiğini, motosikletiniz yoksa sınava giremiyorsunuz. Neyse ki şimdi sürücü kurslarının çoğu birer scooter almışlar, işi idare ediyorlar.

 

Biz karda değil yolda bile zor ilerliyoruz. Otomobillerin çoğu hâlâ motosikleti araç olarak görmüyor. Karayollarımızda motosikletlerin maksimal hız sınırını yazmak istemiyorum. Eğer yazarsam bu hızın motorların birinci viteste ulaştıkları sürat olduğunu herkes anlayacaktır! Otoyollar ve köprülerde diğer araçlarla aynı fiyatı ödemeye devam motorlar ne yazık ki horlanan, ikinci sınıf olsun diye uğraşılan bir araç yapılmaya çalışılıyor. Merak etmeyin yakında bu akaryakıt fiyatları ile insanlar otomobil kullanmayı bırakacaklar. Motosiklete başlayacaklar ya da motosiklete dönecekler…

 

Bu arada çevre, kolay kullanım, park sorunu yoktur derken elektrikle çalışan motorlardan söz edelim. Evet, çok daha çevreci sayılabilirler. Ama ülkemizdeki elektrik enerjisinin doğalgaz çevrim santrallerinde üretilen bir sonuç olduğunu yazarsam ne olacak? Yer altı zenginliği de tüketmiş olmuyor muyuz? Derinlere inmeyelim, yeryüzünde dolaşmaya devam edelim. Sonunda “Çakmaktaş” mı olacağız acaba?

 

Gelelim sonuca… Spikerlerimizde hafif bir stres gözlense de işi iyi kotardılar. Yaklaşık 10 kişilik ekip motosiklet ruhumuzun okşanmasını sağladı. Ammar’a teşekkürler… Esra, biraz daha sakin ol lütfen… Elif hocam iyi yönlendirmişsin çocukları… Ama şu afiş nereye gitti? Bulun bana onu… Motosikletin yüz yıllık tarihi orada gizlenmişti…

TMF

 

 

 

 




 

7 Ocak 2012 Cumartesi

Şampiyon gibi düşünmek

2011 sezonunu bitirdik, başarılar , hayal kırıklıkları ile tüm sporcular artık yeni sezona hazırlanıyor. TMF’nin artık verdiği destekler ve oluşumlarla yeni beklentiler var. Sporcularımız  daha hırslı ve başarı odaklı. Biz şimdi şampiyon olmak için farklı bir noktadan bakalım.
Şampiyon olmak için nasıl düşünmelisiniz, daha doğrusu neleri düşünmelisiniz, neleri düşünmemelisiniz.
Bu şampiyonluk düşüncesini dar anlamda değil, her konuda hayatınıza uyarlayabilirsiniz :

-işinizde
-evinizde
-okulda
-yarışlarda

İlk once şampiyon olabilmek bir şampiyon gibi düşünmeniz gerekir. Şu an bulunduğunuz yerden çok daha iyi bir yerde olmanız gerektiğine inanmanız gerekir. Yapamayacağınız düşüncesi tamamen kafanızdan silinmeli. Bunun yerine neden yapabileceğinizin detaylarını kendinize anlatın. Buna gerçekten inanmanız ve güçlü dürtülerini içinizde taşıyor olmanız gerekir.

İkinci olarak, bu bağlamda düşünmeyi kendinize telkin ettikten sonra ulaşmak  istediğiniz  noktaya odaklanın. Yapılmaması gerekenleri ise asla düşünmeyin. İstemediğiniz şeyleri hiç düşünmeyin ve pozitif olun. Sadece olumlu olanlara ve yapmanız gerekenlere odaklanın. Rakibinizin veya kendinizin olabilecek hatalarını değil , nasıl mükemmel sürüş yapacağınıza odaklanın. Bu pozitiflik içinde hayatınızın ne kadar değiştiğine inanamayacaksınız. Şampiyon olmak herşeyden once sadece bir hayaldir ve aksiyon arkasından gelir. Hayaller olmadan gerçeğe ulaşamazsınız.
Bu tablo kafanızda netleştikten sonra hem şampiyon gibi hissedecek hem de öyle davranacaksınız.

Artık bir şampiyon gibi düşünüp öyle davranmaya başladıktan sonra sıra önünüze çıkan engellerle mücadeleye gelecek. Artık tüm bu mücadeleler için hazırsınız. İşte bu noktada disipline çok ihtiyaç duyulur. Gerçek şampiyonlar sadece hedeflerine odaklanırlar ve önlerine çıkabilecek tüm engellerde bu odaklanmayı bozmazlar. Siz sadece gelişmelere pozitif olarak  odaklanacaksınız . Bu kuralla yaşadığınızda şampiyonluk ve başarı  çok daha çabuk gelecektir.
Şampiyonluk için gerekenleri özetleyerek bitirelim.
•  Pozitif  yaklaşım
•  Çekim gücü
•  İnanç
•  Disiplin
Bunları birarada içinizde tuttuğunuzda başarı kendiliğinden gelecektir, bunun yanında unutmayalım ki, başarı şampiyonluktan ibaret değildir, yaşamın kendisi başarıdır…..

1 Ocak 2012 Pazar

DAKAR Rallisi

Kuzey yarım kürenin muhtelif yerlerinde kış fazlası ile hissedilirken aynı anda Çöl sıcakları içinde daha doğrusu kavuran çölün üstünde , 8300 km, 50 ülkeden  188 motosiklet, 33 ATV, 171 otomobil ve 76 kamyon olmak üzere 465 aracın ,kendisi ve doğa şartları ile savaşını anlatan DAKAR başlıyor.

Bence DAKAR Ölmeden önce yapılması gereken aktiviteler sıralamasında her zaman 1 numara olacaktır. 21 yıl motorsiklet üzerinde geçirdikten sonra (ki bunun uzunn bir bölümü yaz kış demeden bifiil 15 sene) üstesinden gelebilirim diyorum. Ne olabilir ki 8000 km yolu 15 günde almak benim için çocuk oyuncağı. (istanbul trafiğinde yıllarca herg ün 400-500 km yol çevirmiş biri olarak) ...

Tabi ki bu iş o kadar da kolay değil. Sabah yola çık, çöl kumunda, toprakta daha önce yol olmamış zeminde bir iz olmadan sürmek hatta bazen senden önce aynı yoldan geçmiş rakibinin lastik izini takip etmek çoğu zaman onun da bir tepenin arkasında düşmemesi anlamına gelmiyor. Yani o lastik izi her zaman  doğru yol olmayabilir.

Yıllar önce Türkiye Pist şampiyonası bünyesinde iki sezon İzmir ve Körfez pistlerinde   yarışmış, o duyguları yaşamıştım. Heyecanın ne olduğunu orada anlamıştım. Trafikte o ana kadar hiç motor kullanmamış olduğumu fark edip , o tarihten sonrada yıllarca 90 ı hiç geçmeden gayet de güzel motor kullandım, kullanmaya da devam ediyorum. Pist yarışlarında,yaklaşık 20 tur dönersiniz. tur başına 1:20 ila 1:40 dakika süreden yaklaşık25 dakikada yarışı tamamlayabilirsiniz. Bütün heyecana ve derece savaşlarına rağmen o 25 dakikada neredeyse hiç bir şey düşünmeden, şarkı mırıldanmadan belki start düzlüğünden geçerken teknikerlerden gelen tabela ikazları hariç , yol, rakip, gaz teli ve fren pedalları dışında hiç bir şeye odaklanmadan damalı bayrağı görürünüz. Sonrada dereceniz le orantılı sevinç yada hüzün  kalabalığı. Ancak sadece 25 dakika....

Ya DAKAR da ; parkurların uzunluğu, kavurucu güneş ve kırmızı kumlardan başka görebilecek hiç bir şey yok.  ne teknikerler ne seyirciler. Tamam belki dünyada bilmem kaç milyon fanatik sizi seyrediyor ama inanın aynı şey değil...

Benim için DAKAR gerçekten yanlızlık la teknolojinin  bireysel yetenekle yaptığı savaş. Benim için DAKAR , uçsuz bucaksız tepelerden birinden bütün çöle bakabilmek. Herhalde dünyanın Zirvesi orası olmalı....

Kemal Merkit, Selçuk Bektaş, Şakir Şenkalaycı ' ya başarılar Tekerleriniz düz bassın....

 

Ergün PEDÜK

www.peduk.net

 

28 Aralık 2011 Çarşamba

VAN'DA ÇOCUK OLMAK

Hayalleri neye satarlar?
Çadırlara, battaniyelere, ısıtıcılara karşı mı? Ya da dört yanı demir evler mi vermek gerek almak için..?
Bir de hayalleri kaça satarlar?
1 tane renkli çizmeye mi? 12 adet boya kalemine mi? Oyun hamurlarına mı..?
Van’da çocuk olmak zor. Çok zor…
Özlenecek o kadar çok şey var ki Vanlı çocuklar için.
… ve biz, Spor Toto ve Motosiklet Federasyonu olarak Sayın Bakanımızın talimatıyla Van’dayız.
Unutmalarını sağlayabilir miyiz bilmiyoruz ama her an depremi hatırlamalarına mani olmak için oradayız.
Gece korkuyla uyanan 6 yaşındaki Kübra, bir kaç saat sonra sinema başlayacak diye düşünüp tekrar uyusun diye oradayız.
Yer yeniden sallanacak diye haftalardır babasının yanından ayrılmayan Hasan, hiç bilmediği, hiç binmediği motosiklete binsin, korkacaksa motosikletten düşmekten korsun diye oradayız.
Çadırkentin maskotu ikizler, bir çizgi filmin renklerine 1.5 saatliğine de olsa dalıp gitsin diye oradayız.
Çünkü bildik bir süreç değil bu. Alışıldığı gibi değil Van’da hiçbir şey.
700 metrekarelik bir çadırın içine sığdırmaya çalıştık çadırkentteki çocukların hayallerini. Mümkün değil elbette bu ama, istedik ki Kenan Sofuoğlu gibi bir motosikletçi olmayı özlesin çocuklar. İstedik ki, Burcu Çetinkaya gibi bir ralli pilotu olmaya heveslensin kızlar.
Bunun için Van’dayız.
Türk sporunu ve gençliğini, özlenen ve layık olduğu yere taşımaya kararlı bir Bakanlığın çatısı altında Spor Toto Teşkilatı olarak Türkiye Motosiklet Federasyonu ile birlikte çocukların üşümüş ellerini avuçlarımıza almak istedik.
Allah nasip ederse suya cemre düşünceye, son kardelen açıncaya kadar da oradayız.

ÖDÜL ALMAK GÜZEL

“Desinler” diye değil “Beğensinler” diye hazırladık internet sitemizi.
… ve çok şükür prestijli bir ödüle layık görüldü internet sitemiz. Kıskandıran, hayran bırakan, çok tıklanıp bakılan bir noktada olmak güzel.
Bilgisini, becerisini, emeğini ve her şeyden önemlisi gönlünü ortaya koyan kardeşlerimi kutluyorum.

16 Aralık 2011 Cuma

İki Teker, İki Ayak

Beni uzun değil, kısa süreden beri tanıyan arkadaşlarım neden şeytan arabasına bindiğimi soruyorlar. Açıkça söylemeseler de ‘kaybetmek istemeyiz’ demeye getiriyorlar. Ama kimsenin aklına yollarımız ve kural dinlemeyen, kuralları kendilerinin koyduğuna inananların yarattığı trafik dehşeti gelmiyor.
Yollarımıza bakıyorum, her gittiğiniz yerden birkaç gün sonra döndüğümde aynı yolda birkaç noktada bakım çalışmasının yapıldığını görüyorum. Alıştığınız yollarda giderken birdenbire hiç alışık olmadığınız trafik işaretleri ve işaretçileri ile karşılaşıyorum.
Çok komiğime gidenler ise kent içlerinde bazı yollarda ve yerleşkelerde motosiklet giremez levhaları… Okumuş ya da okumamış her motosiklet yazarı bunu her zaman dile getirmiştir. Şaşırtıcı biçimde inanılmaz. Senin park edecek, dosdoğru ilerleyecek yolun yok ama şu küçücük motorlular için park yasağı icat ediyorlar. Ama hangimiz, ‘bu komiktir’ deyip gazete ve dergilerde yazma dışında gerekli yerlere dilekçemizi yolladık?
Daha düne kadar motosiklet için OGS denilen cihazı satmayan bankalarımız vardı. Şimdi alışveriş yapmanıza bağlı olarak bazı bankalar (belki de tek bankadır) bu cihazı ücretsiz veriyorlar. Aynı OGS ile kamyon da geçiyor, dört tekerli diğer araçlar da… Neyse ki bu sorun çözüldü, bazı koşullara bağlı olarak bankalar bu hizmeti vermeye başladılar.
Kesin konuşulmuştur, yollarımızdaki motosiklet hız limitleri… Burada ne bu hız limitini yazayım, ne de onların kaç yaptığını? Motosikletlilere yollar hep açık olmalıdır. Onları küçük ve hor görmemeli, aksine trafiği rahatlatıcı olarak algılamalıyız. Yapı ve doğaları gereği motorlar hızlı araçlardır. Onların çok hızlı olanlarını pistlere kazandırmamız gereklidir. Ama orası için eğitimin zorunluluğunu unutmamalıyız. Bazı ülkelerde sol şeritleri daha geniş bırakarak onların daha hızlı ilerlemelerini sürücüler sağlıyor. Biz neden bunu yapmayalım?  Bugün motoru, iki tekerin arasına iliştirilmiş teknoloji harikasını konuşuyoruz. Hem de yüzlercesini… Bunlar hızlıdırlar, hızlı insanlar motor kullanırlar… Ama bu hıza karşılık onların sabırlarını sakın test etmeye kalkmayın!
İki teker demişken birden bizim de iki ayağımızın olduğunu hissetim. İnsanlar iki ayakları üzerinde duruyor, konuşuyor, hareket ediyor ve yaşamını sürdürüyor. Motorlar da öyle, onların tek farkı durunca dengeleri bozuluyor. Ama hareket ettiklerinde inanılmaz bir denge ve hareket hatta müthiş bir yaşam sevinci sergiliyorlar. İki teker ve iki ayak ilişkisini aman unutmayın. Bizi yöneten beynimiz de iki bölümden oluşuyor. Bir yarısı analiz ederken diğer tarafı duygusal davranıyor. Ama iki taraf birbirini tamamlıyor.
İki ayaklılar iki tekerli motora bindiklerinde beyinlerine çok daha fazla iş düşüyor. Motosikletin her türlüsü keyifli ve insanı diri tutan bir araçtır. Onu sevmenin ve yaygınlaşmasını istemenin kimseye zararı yoktur. Motosiklet bir tarafta sportif amaçla kullanılırken diğer tarafta çok amaçlı bir ticaret işi için kullanılabilir. Bazıları hızlı, yırtıcı, saldırgan; diğerleri ılımlı, sakin ve sessiz olabilir. Bazıları da masanızda duran bir biblodur belki…
Geleceğin Türkiye’si motosiklete muhtaçtır. İki teker iki ayak derken bunun önemini anlatmanın yanında işin endüstri tarafına ağırlık vermek gereklidir. Vergilerle boğulmuş bir sektör, kurtarıcı aramaktadır. İster ithal ister yerli, her motosiklet için, herkes bu konuya her açıdan sahip çıkarak bakabilmeyi öğrenmelidir. Kişisel çekişmeler, yönetsel güç denemeleri, garip ilişkiler ve sistemsiz bir yapı ile motosikleti ne sevebiliriz ne de sevdirebiliriz.
Biz motosikleti seviyoruz, hem de giderek artan bir sevgiyle…

 

TMF

29 Kasım 2011 Salı

Motorla Yaşam

  İster kabul edin ya da etmeyin, dünyada motorla süren bir yaşam var. Yarışlardan söz etmiyorum. Günlük olarak gezi, ziyaret ve ticaret amaçlı kullanılan motor bazılarımızın ruhuna gizlenmiş vaziyette bekliyor. Kışın serin ve karanlık günlerine doğru ilerlerken bile kendini gösteren güneş çoğumuzu dışarıya bırakıyor. Tam donanımlı giysilerimiz, bizi sabırla bekleyen motorlarımız ve üstüne atlayan bizler kısa da olsa tur atmaktan bir türlü vazgeçmiyoruz.
Bu nasıl alışkanlıktır diye sormaya gerek yok. Bunu yazacak ve anlatacak o kadar çok insan var ki sanıyorum ben son sırada yer alırım. Ama son 10 seneden beri yaşadıklarım ve gördüklerim bu sevdanın giderek artan bir sıcaklığa dönüşmesidir. Bir motor kullanıcısı arkadaşım var. Hatta ona hepimiz “Ağabey” diyoruz. Geçen Cumartesi onun mekânına doğru uzandık. Oraya geldiğimizde bir Hayabusa görünce vardığımızı anladık. Sorduk, ama bir başka motoru ile arkadaş ziyaretine gittiğini öğrendik. 10 dereceyi geçmeyen bir havada güneş de olunca bu fırsatı değerlendirmişti Ağabeyimiz…
Sabahtan akşama kadar ders anlatıp Pazar’ı iple çeken bir dostum var. Her hafta sonu mutlaka bir başka yerde olmayı seviyor. En son Edirne’de ya da Trilye’de (Mudanya) idi… Orada sanıyorum zeytinyağlı sebze yemeklerinin ve nefis zeytinlerin tadına bakıyor. Kıskanmıyorum dersem yalan olur. Bir de çok virajlı yollarda hız kesmeden devam eden bir başka arkadaşım var. O da yemekler konusunda çok hassas. Nerede en güzel et yapılır, o mutlaka oradadır… Ne diyeyim, afiyet olsun…
Motor kullanıp yarış yaşamında olanların farklı bir tarzı oldukları kesin. Onlar bir yanda işlerini yapıyorlar diğer yanda ise yarışlara katılıyorlar. Asla kolay bir şey değil, hatta çok zor… Çünkü motor yarışları henüz arzu ettiğimiz seviyede reklamı çok olan bir spor dalı değil. Bunun çeşitli nedenleri olmakla beraber en azından belirli gün ve saatlerde yarışlarımızın yapılıyor olması önemli bir gelişmedir. Artık Türkiye’de süpermoto, enduro, kros, pist yarışları bir şekilde keyifli şekilde düzenlenmeye devam ediyor. Ama reklâm ve halkla ilişkiler konusunda hepimizin daha çok çalışması gerekiyor. Onlar galiba medyada daha çok yer almak istiyorlar…
Bazılarımızın motorları otoparklarda ya da evimizin bir köşesinde yatıyor. Onların kış bakımlarını yaptırdık mı? Sataşayım biraz sizlere… Arada bir çalıştırıyor musunuz? Tozlarını alıyor musunuz? Takoza koydunuz mu? Neyse buraları işin teknik tarafları… Birçok yerde bu konuda bilgi veriliyor. Oraları ziyaret edin. Ama en iyisi ustanızın öğütlerini dinlemektir sanırım…
Motorla yaşam, hayata hızlı kavuşmaktır. Hızlı düşünmek ve çabuk karar vermek motorun kazandırdığı en önemli özelliktir. Ama buradaki kararın doğruluğu önemlidir. Doğru kararlar bizi yaşama daha sıkı bağlar. Buna alışmanın yolu motorla yaşamaya devam etmektir. Diğer konular şimdilik geçerli değildir.
Kış günlerine ulaştığımız bu günlerde fırsatı olup motora binenlere iyi gezme dileklerimizi gönderiyoruz.

YAVUZ TAŞKIRAN

TMF

25 Kasım 2011 Cuma

Dakar, Motor Sporlarının Olimpiyatıdır



Çöl Kaplanı lakaplı Kemal Merkit 1960 İstanbul doğumlu. Avusturya Lisesi'nden mezun olduktan sonra Viyana'da işletme alanında lisans eğitim yaptı. Birçok sporda ve farklı motosiklet kategorilerinde yarışlara katıldı. 2002 yılında Dakar Rallisi'ne katılan ilk Türk yarışçı olan Merkit 2010 Dakar Rallisi'nde "servis desteği olmadan yarışanlar" kategorisinde birinci olurken, 2011 yılında da ikinciliğe imza attı.

- Aileler çocuklarını mutlaka spora alıştırmalı. Motosikletin gerçek anlamda bir spor olduğunu mutlaka anlamaları lazım.
- Bizdeki en büyük sorun insanların spora para penceresinden bakması. Biz bu sporu sevgiyle ve idealist ruhla yapınca insanlar bizi pek anlamıyor.
- Kemer ve Fethiye bölgesinde genç yetenekler var. İnanıyorum ki imkân verilirse Türkiye’nin her bölgesinden müthiş yetenekler çıkar.
- Türkiye Motosiklet Federasyonu’nun bugüne kadar yaptığı çalışmalar mükemmel. Camiaya yeni bir heyecan geldi. Bir senesi dolmamasına rağmen federasyonun yaptıklarını hayranlıkla izliyorum.
- Dakar, motor sporlarının adeta olimpiyatları gibidir. Benim için önemli olan da bayrağımızın orada dalgalandırılmasıdır.

Çocukluk yıllarınızdan bu yana hep sporun içerisinde yer aldınız. Aileniz size spor konusunda gerekli desteği hep verdi mi?
Çocukluğum güzel geçti, mahallede büyüdüm. Tabiri yerindeyse çocukluğumu dolu dolu yaşadım. Zaten bunları üst üste koyduğumuzda şimdiki Kemal Merkit ortaya çıkıyor. Genelde hayatım boyunca hep sporun içinde oldum. Sporu ve mekaniği seven biriyim. Tabi bunun başında aile desteği çok önemli. Evde çocukluk yıllarımda babamdan çok destek gördüm. Babam, elektronik ve gemi inşa mühendisi olduğu için evde bu tip malzemeler olurdu hep. Sporla ilgili dergi, mecmua ve atölyemiz olduğundan o konuda da şanslıydım. Aslında kampçı bir kişi olarak yetiştim. Kampçılığa 7-8 yaşında başladım. Aile olarak kamp yapardık. Hem deniz hem sporla tanışmam ailemin sayesinde oldu. Ailem spor konusunda bana hep destek oldu. Annem ve babamın yanı sıra eşim de bana bu konuda çok büyük destek verdi.
Uzun yıllar motosiklet sporuyla uğraşıyorsunuz. Ülkemizde spora ve özellikle motor sporlarına bakış sizce nasıl?
Aileler çocuklarını mutlaka spora alıştırmalı. Motosikletin gerçek anlamda bir spor olduğunu anlamaları lazım. Bir kere yakından ilgilendiklerinde ne demek istediğimi çok iyi anlayacaklar. Uzaktan bakılınca, “Motor nedir ki? Serseri işi… Biniyorsun, gazlıyorsun.” diye bir anlayış var. Halı sahadaki sakatlık riski ne ise bizim sporumuzda da risk o kadardır. Esasında okulları bu işe sokmalıyız. Benim okuduğum zamanki yıllarda beden eğitimi dersleri oldukça güçlüydü. Ciddi anlamda spor yapar, sporun teknik branşlarını da öğrenirdik.
Yarışlara hazırlanmaya ne kadar önceden başlıyorsun? Mesela yarış haftası kondisyon antrenmanlarınız ne kadar sürüyor?
Aslında yarışlara hazırlanma süresi hayat boyudur. Bir yarış bittiğinde diğer yarışa hazırlanma süreniz başlıyor. Benim uzun zamandır sistematik olarak yaptığım bir spor programım var. Müsabakalara göre koşu, dağ bisikleti yarışlarına katılıyorum. Triatlon yarışlarını takip ediyorum, bunun yanında zaten motor yarışları da sürünce otomatikman antrenman sürecimde değişiyor. Mesela Dakar zamanı motosiklet sürüşlerini arttırıyorum. Maraton zamanı da koşuya daha çok önem veriyorum. Aslında bu yaptığım antrenmanlar hep birbirini tamamlıyor ve katkı sağlıyor. Benim spora günlük ayırdığım vakit 3 saattir. Bu sporu yapıyorsanız mutlaka bu vakti ayırmalısınız. Eğer bu vakti ayırmazsanız ne olur? Çabuk yorulursunuz. Hata yapma oranınız artar. Daha kolay düşer ve sonunda sakatlanırsınız.
Bu spora başlamayı düşünen gençlere tavsiyeleriniz nelerdir? Bu sporu sevdikleri için mi yoksa para için mi yapmalılar?
Bizdeki en büyük sorun insanların spora para penceresinden bakması. Biz bu sporu sevgiyle ve idealist ruhla yapınca insanlar bizi pek anlamıyor. Hep iş sonunda ne vara getiriliyor. Yani sen ne kazanıyorsun. Kupanın ya da madalyanın ne kadar kıymetli olduğunu algılayamıyorlar. Çünkü onun için ne kadar uğraşıldığını, nasıl özveride bulunulduğunu bunun neyin bedeli olduğunu bilmiyorlar. İnsanın kendisinin bir çabası olmadığı için bu duyguyu anlamıyorlar. Onun için ilk önce sporcu olmalısınız, herkesin şampiyon olamayacağı bilincini unutmamalısınız. Türkiye’de ben birinci olmazsam o yarışa girmem anlayışı var. Bu da bizim spor kültürünün zayıflığını gösteriyor. Maalesef direkt sonuca endeksliyiz.
Genç sporculara tek tavsiyem, çalışmak ve yaptıkları işe çok önem vermektir. Sporda çalışmak, yani antrenman çok önemlidir. Yarışmak daha sonra. İlk önce çalışıp, sonra yarışmaya önem göstermeliler. Spora spor olarak yaklaşmalılar. Dayanıklı, koordineli olmalı ve mutlaka kullanacakları motorla antrenman yapmalılar.
 
  Türkiye’de motosiklet sporunda sizce profesyonellik tam olarak var mı?
Türkiye’deki bir yanlış algılamada profesyonel konusunda yaşanıyor. Bir sporcu bir dalda ciddi bir çalışma içerisine girdiğinde hemen profesyonel oldun deniliyor. Bu çok yanlış. Mesela ben amatörüm. Şu anlamda amatörüm, ben bu spordan para kazanıyorsam, bana bu iş için maaş gibi para veriliyorsa o zaman profesyonel olurum. Futbolcu, basketbolcu, voleybolcu gibi. Ama bizim dalımızda zaten bir yarışçı amatörden öteye gitmez. Ben bu sene Cross Country Dünya Şampiyonası’nı ciddi bir şekilde takip ettim. Türkiye’ye de ikincilik kazandırdım. Bu mesela benim profesyonel olduğum anlamına gelmiyor. Sadece bu işi ne kadar ciddiye aldığımı ve önemsediğimi gösteriyor.
Türkiye’de motor sporları dendiği zaman siz ve Kenan Sofuoğlu önümüzde hep örnek olarak duruyorsunuz. Sizce yeni Kenanlar bulmak ve yetiştirmek çok mu zor?
Yeni yetenekler konusunda Türkiye Motosiklet Federasyonu bu sene önemli bir adım attı. Aslında birçok alanda federasyon şu an olumlu işler yapıyor. Bu sene Şakir Şenkalaycı da Dakar’a benimle birlikte geliyor. Benden sonra geleceklere bu işi öğretme, bu bilgileri aktarma konusunda Şakir Şenkalaycı’nın örnek olacağına inanıyorum. Seneye daha faklı isimlerle gideceğiz. Türkiye’de müthiş yetenekler var. Özellikle Kemer ve Fethiye bölgesinde genç yetenekler var. İnanıyorum ki imkân verilirse Türkiye’nin her bölgesinden müthiş yetenekler çıkar. Yeni Kenanlar, yeni Kemaller ve yeni Şakirler mutlaka çıkacaktır. İşin doğrusu eğitimden geçiyor. Milli eğitimin ciddi bir şekilde spora el atması lazım. Motosikletin spor olduğunu unutmamalıyız. Ama her şey bir yana federasyonun attığı adımlar çok olumlu.
TMF (Türkiye Motosiklet Federasyonu)’nin desteğini hissediyor musunuz?
Türkiye Motosiklet Federasyonu’nun çalışmaları mükemmel. Camiaya yeni bir heyecan geldi. Federasyon maddi imkânı olmayan sporculara büyük destek veriyor.  Bu da bizde imkân olmaması bahanesini ortadan kaldırıyor. Bir senesi dolmamasına rağmen federasyonun yaptıklarını hayranlıkla izliyorum. İstanbul Park’da yapılan pist yarışına gittim. Çalışmaları görünce çok etkilendim. Yurtdışından gelen Alman mekanikerlerle konuşma fırsatım oldu. Onlar da çok etkilenmişler. İstanbul Park’ta motosiklete olan ilgiye, hem sporcu hem de seyirciye hayran kaldılar. Türkiye’deki bu ilgi karşısında şaşırdılar. Dolayısıyla bu çalışmalar aynı tempoda devam ederse pistte yeni Kenanlar, parkurlarda yeni Şakirler, rallilerde de yeni Kemaller çıkacağına inanıyorum.
15 gün boyunca bilinmeyene doğru gidiyorsunuz. Milyonların ilgiyle takip ettiği motor sporlarının adeta olimpiyatı olan Dakar’ı bize biraz özetler misiniz?
Motora binenlerin yanı sıra binmeyenler de Dakar’a katılmak istiyor. Enteresan talepler geliyor. Mesela Dünya kayak şampiyonu da Dakar’da yarışmak istiyor. Ünlü motosiklet yarışçısı Rossi verdiği röportajda, ‘Ben Dakar’a katılmak istiyorum’ diyor. Motosikletin en üst seviyesine gelen de Dakar’a katılmak istiyor, en alttaki de. Ana neden ise Dakar’a katılmak ve bitirmek. Dakar’daki o ilginç ve zorlu etaplar insanlarda merak oluşturuyor. Tabii zaman zaman ölümler de meydana geliyor. Bu da bazen yarışı cazip kılıyor. Tehlike ve hayat mücadelesi insanları oraya çekiyor. Dünyada başka böyle bir organizasyon yok. Yarışlar Ocak ayında yapılıyor. Mayıs ayında kayıtlar açılıyor, Haziran’ın 15’inde de kontenjanlar doluyor. Binlerce başvuru arasından belirli kriterlere göre 200 tane motosikletçi seçiliyor. Geri kalana da “Alın paranızı, yer yok.” deniliyor. Dakar’a katılmanın en belirgin kıstası ise FIM’in düzenlediği Dünya Şampiyonası’nın ayaklarına katılmak. Bir de benim gibi elçilerin onayı. Ama federasyonumuzun da onayı çok önemli. Genel olarak organizatörler daha çok ülkeden sporcuları organizasyona katmak ve Dakar’ı dünya geneline yaymayı amaç ediniyorlar.
Bu sene Dakar’da 3 kişi olacaksınız, bu sizi nasıl etkileyecek?
Benim her sene Dakar’a katılmam orayı bildiğim anlamına gelmiyor. Dakar kendi içinde bir bilinmeyen. Her an her şeyle karşılaşabilirsiniz. Normal yarışlardan farklı. Parkur yok. Parkur olsa kolay, ezberlersiniz olur biter. Ama burada öyle bir şey yok. Mekanik olarak da birçok sorunla karşılaşabiliyorsunuz. 10 bin km’lik bir yol. Dün bitti, bugünde biter diye bir şey yok. Her an her şey olabilir. Dakar’ın içinde ancak bir yarışçıya bir başka yarışçı yardım edebilir. Bu takım sporcusu olsa dahi… Ancak etabın içerisinde ise ikinci yarışçı destek olur. İşte burada bizim üç kişi olmamız büyük bir avantaj. Değişik zamanlarda start alsak bile birbirimize destek olacağız. Mekanik yönde bir terslik olursa o zamanda arkadan gelen zaten öndekine yardım edecektir. Startta üçümüz bayrağımızı dalgalandıracağız. Finişte de dalgalandırmak çok önemli. Kısaca üç kişi olmamız bu şansı arttıracaktır. İnşallah hepimiz bayrağımızı orada dalgalandıracağız. Dakar, motor sporlarının adeta olimpiyatları gibidir. Benim için önemli olan da bayrağımızın orada dalgalandırılmasıdır.
“Mekanik Destek Almadan Yarışanlar” kategorisinde neredeyse yarıya yakın motosikletçinin göremediği finişi siz 6 kez görerek, Dakar efsanelerinin arasına adınızı yazdırdınız. Genel olarak hedefiniz nelerdir?
Türkiye’de farklı bir algı da katılmak ve bitirmek konusunda yaşanıyor. Bana hep kaçıncı oldun deniliyordu son zamanlarda bu anlayışı yıktık. Artık bitirmenin ne kadar zor olduğunu insanlar gördü. Televizyondan seyreden insanların yarışın ne kadar zor geçtiğini görmeleri ve medyanın da zor olan bu yarışı bitirenlere farklı yaklaşımı eski olan alışkanlığı bitirdi ve bize olan saygıyı arttırdı. Öbür tarafta fabrika takımlarının 30 yarışçısı var. Onların hemen ardından gelen 10-15 kişilik grupta yer almaya çalışıyorum. Zaten orada yer almak benim için yarışı birinci bitirmek demek. Dünyada Dakar’ı bilen zaten bunu takdir ediyor. Hedefim yine ön saflarda yer almak ve yarışı servissiz yarışanlar kategorisinde ilk üçte bitirmek.
Fabrika takımları arasında tek başınıza yarışarak, gerçek Dakar ruhunu gösteriyorsunuz. Yorgun geldiğiniz bir etap sonrası onlara özenmiyor musunuz?
O esasında etaptan sonraki fizik ve ruh halinize bağlı. Motorda rutin işler basittir. Asıl yolda giderken çözemediğiniz elektronik arıza büyük sorundur. Düştüğünüzde kırdığınız parçaları bulmak ve yerine takmak uzun sürüyor. Vakit kaybı çok önemlidir bu işte. Bir de düşme sırasında yaralandıysanız işiniz çok zordur. Acılar içerisinde hem motoru tamir ederken hem de yarışa hazırlanmaya çalışırken onlara özeniyorum. Ama şartlar çok önemli etapları doğru ve zamanında bitirirseniz o zaman sıkıntı yok.
Kanyonlar, dere yatakları ve bir çok değişik yer şekilleriyle dolu etapları seyredemeden yol alıyorsunuz o muhteşem manzaraların keyfini yaşayamamak sizi üzmüyor mu?
Aslında insan üzüntü duyuyor. Ama yapacak bir şey yok. Hep buraya mutlaka daha sonra geleceğim, burayı doğru dürüst sindirerek gezeceğim dediğim anlarım oluyor. Olağanüstü güzellikteki yerlerden geçiyoruz. Oraları görmek insana keyif veriyor. Ama biz hızlı geçtiğimiz için tam hazzına varamıyoruz. Zaten baştanbaşa çölü ele aldığımızda etkilenmemek elde değil.
Dondurucu soğukta yola çıkıp sonra 40 derecenin üzerinde bir sıcaklıkta kum tepelerine dalmak nasıl bir duygu?
Pek ayarlama şansımız yok. Sadece biliyoruz ki üşüyeceğiz. Üşüyerek yarışıyoruz. Startı nasıl aldıysak finişe de öyle geliyoruz. Sıcak, soğuk, kayalık, çöl ve çamur her an her şey olabiliyor. Zaten Dakar’ın özelliği de ruhu da bu.
2008’de Afrika’daki terör gruplarının tehdidi nedeniyle Dakar Rallisi, Güney Amerika’ya alındı. İki etabın arasında ne gibi farklar var?
Zorluk açısından Güney Amerika daha zor. Ama lojistik olarak bakarsak daha kolay. Mesela benzin bulmak çok kolay. Afrika’da bu iş çok zordu. Benzini ve lojistik imkânı her zaman bulamazsınız. Kargaşa daha çok. İnsanlar Güney Amerika’da daha yardımsever. Nedense Türk hayranılar. Bize Türk olduğumunuz için destek veriyorlar. Şaşırmamak elde değil. Afrika’ya nazaran Güney Amerika’da yarış dışında sosyal anlamda daha rahat ediyoruz. Yemekten tutun yattığınız yere kadar. Ama benim tercihim ruh açısından Afrika. Çünkü Dakar demek, Afrika demek.

69 yaşındaki Japon Sugawara, aralıksız katıldığı 28. Dakar Rallisi ile kendi rekorunu geliştirdi. Sizin böyle bir hedefiniz var mı?
Ben kendime onluk bir hedefi koydum. Bu on kere katılmak mı olur, yoksa on kere bitirmek mi olur ona daha karar veremedim. Ben 6 defa bitirdim ama Dakar’da her an her şey olabilir. Türkiye’yi işin içine kattığımızda bunu tamamlayacağıma inanıyorum. Ama asla buradan kopma niyetim yok. Takım direktörü, yönetici ya da yetiştireceğim yeni sporcularla da olsa Dakar’da olamaya hep niyetim var.

Türkiye Omurilik Felçlileri Derneği, Adım Adım Oluşumu üyesisiniz geçen sene büyük bir örnek olarak kampanyaya da destek verdiniz. Bu sene böyle bir oluşum var mı?
Bu sene Adım Adım Oluşumu’na desteğimizi sürdüreceğiz. TOFED’in akülü sandalye kampanyasına üç arkadaşımla beraber omuz vereceğiz. Selçuk Bektaş, Şakir Şenkalaycı ve Kemal Merkit olarak. Çünkü bizim sporda omurilik sakatlıkları daha çok oluyor. Yeni çıkan korumalıklar bizi bu sakatlıktan koruyor. Ama gerçekten bu işin en tehlikeli yanı bu sakatlıktır. Bizde bu kampanyaya gönülden destek veriyoruz.

Cross Country yarışında Dünya İkincisi oldunuz. Dakar haricinde Kemal Merkit’in bir yılı nasıl geçer?
Dakar sadece hayatımın bir parçası. Aslında hep Dakar ile anılıyorum ama Dakar için yaşadığım söylenemez. Sadece bir yılımın 2 ayını bu organizasyona harcıyorum. Normal mesaimi KTM Türkiye’de harcıyorum. Bunun yanı sıra motosiklet sporunu nasıl geliştiririz diye proje çalışmaları yapıyorum. Bunların yanı sıra Cross Country Dünya Şampiyonası’nı takip ediyorum. Türkiye’de de dağ yarışı, maraton, triatlon ve macera yarışlarını takip ediyorum.

Bu spora yıllarınızı verdiniz. Tecrübelerinizi, anılarınızı gelecek nesillere aktarma adına bir kitap ya da benzeri bir çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?
Öyle bir çalışma yapmak istiyorum. Katıldığım yarışlarla ilgili bazen notlar tutuyorum, bazen de anlatırken aklıma geliyor. Etrafımdan kitap için de istek var. Bu yaşıma kadar Dakar hariç 35 önemli organizasyona katıldım. Asya, Arabistan, Güney Amerika ve Afrika çöllerinde yarıştım. Zaten Çöl Kaplanı lakabım da oradan geliyor. Kısmet olursa kitap için bir çalışma yapacağım. Aslında bundan sonraki yaşantımda motosiklet sporuna yeni yetenekler kazandırmak için çalışmayı düşünüyorum.

İstanbul’da yaşıyorsunuz ve her gün boğaz köprüsü trafiğiyle nasıl baş ediyorsunuz?
İstanbul’da motosikletle hayatımı sürdürüyorum. Bu büyük şehirde 15 senedir motosiklet kullanıyorum. Bunun son 5 senesinde de trafikte scooter kullanıyorum. İstanbul’un bu karmaşık trafiğinde motosiklet kullanmanın rahatlığı inanılmaz. Her gün 3 saat yaptığım spor zamanının çoğunu bu trafikten bana kalan zamandan kullanıyorum. Motosikletle trafikten kazandığım artı zamanları spora ayırıyorum. İstanbul’da motosikletsiz yaşantıyı zaten düşünemiyorum.
 
TMF

24 Kasım 2011 Perşembe

Ünü sınırları aştı Fransız kanalına belgesel oldu



GİYİM ve yaşam tarzı ile dikkatleri çeken, motosikletiyle yaptığı hareketler nedeniyle Tek teker imam lakabıyla tanınan imam Tarık Balkı nın ünü ülke sınırlarını aştı. Fransa nın Canal + televizyonu ekibi, Balkı nın görev yaptığı Muğla nın Bodrum İlçesi ne gelerek, genç imamla röportaj yaptı. Üç gün süren çekimlerde imam Trık Balkı, yaptığı gösteri ve yaşamıyla Fransız televizyoncuları şaşırttı.

Muğla nın Dalaman İlçesi Kapıkargın Köyü nde görev yaptığı sırada, motosikletleri ve yaşam tarzı nedeniyle köylülerle arası açılan ve baskılara maruz kaldığını söyleyerek istifa eden imam Balkı, geçen ağustos ayında Bodrum un Yalıkavak Beldesi Gökçebel mahallesi Yemiş Camisi nde göreve başladı. Kullandığı, 40 bin lira değerindeki son model, 1000 cc. lik, 130 beygir gücündeki Kawasaki marka motosikleti ile 200 kilometre hızla giderken yaptığı inanılmaz gösterilerle görenleri şaşkına çeviren Tek teker imam Tarık Balkı, kısa sürede Bodrumluların sevgisini kazandı.

İmam Tarık Balkı nın ünü yurtdışına taştı ve Fransa nın Canal + (Canal Plus) televizyon ekibi de Yeni Kaşifler ve Yaşamları belgeselinde, imam Tarık Balkı nın hayatına yer vermek için Bodrum a geldi. Rehber Anna Anlaver, Fransızların ünlü sunucusu ve yapımcısı Celine Hue, kameraman Jean Marc Sanchez in de aralarında bulunduğu ekip, Balkı nın görev yaptığı Yemiş Camii nde, yaşadığı evde ve ailesi ile röportajlar yaptı, genç imamı berberde tıraş olurken ve motosikletinde gösteri yaparken görüntüledi.

BERBER MASAJINA HAYRAN KALDI

Bodrum çarşı merkezindeki Özgün Erkek Kuaförü nde berber Özer Sarı nın imam Tarık Balkı yı sakal tıraşı yapmasını görüntüleyen Fransız ekibin kadın yönetmeni Celine Hue, berber koltuğuna oturarak masaj istedi.

Celine Hue, yaklaşık 10 dakika süren masajın ardından inanılmaz şekilde rahatladığını belirterek, “İlk kez bir Türk berberinde koltuğa oturup masaj yaptırıyorum. Gerçekten bu masaj 16 günlük yorgunluğu üzerimden atmamı sağladı” dedi.

TEK TEKER GÖSTERİSİNİ YAPTI FRANSIZLARI ŞOKE ETTİ

İmam Tarık Balkı, Bodrum- Milas karayolunda 200 kilometre hız ile giderken motosikletiyle yaptığı tek teker hareketiyle Fransız ekibini şaşkına çevirdi. Ön tekerleğini kaldırıp, tek teker üstünde yaklaşık 300 metre kadar giden Balkı, motosiklet kullanımındaki ustalığını ve rahatlığını gösterdi.

TÜRKLÜĞÜN VE MÜSLÜMANLARIN AYDINLIK YÜZÜ

Tarık Balkı, bir din görevlisi olarak yaptıklarının insanlara çok farklı geldiğini söyledi. Aslında farklı bir şey yapmadığını, sadece imamlar arasında bu tür yaşam tarzını seçen ilk kişi olmasından dolayı dikkat çektiğini anlatan balkı, şunları söyledi: “Güzel bir şey yaptığımı ve birçok insana örnek olduğumu düşünüyorum. Bu tür çekim tekliflerini kabul etmekteki amacım Avrupa da Türklerin ve Müslümanların zaman zaman ortaya çıkan korkutan yüz imajını yok etmek. Gerçek olmayan durumları Avrupalı insanın görmesini sağlamak. İnşallah bu yayınlarla Türklüğün ve Müslümanlığın gerçek ve aydınlık yüzünü Avrupalılara daha iyi anlatabilirim. Bana zaman zaman modern imam diyorlar. Modern kelimesini kabul etmiyorum. Bir din görevlisi olarak kimseye zararım dokunmadan diğer insanlar gibi, motosiklet ve doğa tutkumu yaşamak istiyorum. Hepsi bu.”

TÜM DİNLERE ÖRNEK BİR ADAM

Yönetmen Celine Hue de hazırladıkları belgeselin amacının ülkelerinde ön plana çıkan özel kişiler aracılığıyla o ülkenin sosyal ve kültürel yönlerini tanıtmak olduğunu söyledi. 52 dakikalık bölüm için Türkiye de dört kişiyle görüştüklerini, bunlardan birinin de imam Tarık Balkı olduğunu belirten Hue, “Tarık Balkı nın bütün zorluklara ve baskılara rağmen hayallerinden vazgeçmemesi ve mesleğini sürdürme çabası bizleri hayran bıraktı. Sadece Türkiye de değil her topluma örnek olabilecek bir kişiliğe sahip olduğu için kendisiyle tanışmak istedik. Balkı, çağdaşlık ve gelenekler arasında durmayı başarabilen cesur ve genç bir adam. Tarık ı mutlaka desteklemek gerekiyor, çünkü sadece İslam dinine değil tüm dinlere örnek bir adam. Türkiye de Tarık gibi bir din görevlisi ile karşılaşmak, hele motor kullanışındaki ustalığını, cana yakınlığını görmek bizim için çok büyür bir sürpriz oldu” dedi.

Belgesel Fransa da Ocak ayında yayınlanacak.

Kaynak Hürriyet

motoaktuel

Motosikletli Yol İstiyor



”Fransa’da otomobil sürücüleri tarafından sol ve orta şerit arasında aralık bırakılması sağlanıyor.”

Avrupa ülkelerinde motosiklet kullanıcılarının rahat etmesi için bir takım çalışmalar yapıldığını söyleyen MOTED Başkanı Ali Erokan Karakoç, “İngiltere’de motosiklet sürücüleri tercihli yolları kullanabiliyor. Fransa’da otomobil sürücüleri tarafından sol ve orta şerit arasında aralık bırakılması sağlanıyor. Bu sayede motosikletlilere yer açılıyor. Benzer uygulamalar Türkiye’de de olabilir” dedi

Az yakıt tüketen, diğer araçlara göre çevreyi daha az kirleten, kolay ulaşım sağlayan ve son derece ekonomik olan motosikletin kullanımı Türkiye’de istenilen noktaya bir türlü gelemiyor. Türkiye’de trafiğe kayıtlı 2 milyon 438 bin 867 adet motosikletin bulunduğunu belirten Motosiklet Endüstrisi Derneği (MOTED) Yönetim Kurulu Başkanı Ali Erokan Karakoç, “Motosiklet kullanımının yaygınlaşmamasının birkaç nedeni var. Vergi oranlarının yüksekliği, yıllardır haksızca uygulanan köprü ve karayolu geçiş ücretleri ile yol problemleri bunların başında geliyor” dedi. Türkiye’de gerek trafiğin düzenin gerekse yollarının bozukluğunun motosiklet kullanmayı zorlaştırdığını belirten MOTED Başkanı Karakoç, “Oysa Avrupa ülkelerinde motosikletlilerin daha çabuk gidebilmesi için bir takım çalışmalar yapılıyor. Örneğin İngiltere’de motosiklet sürücüleri tercihli yolları kullanabiliyor. Fransa’da otomobil sürücüleri tarafından sol ve orta şerit arasında aralık bırakılması sağlanıyor. Bu sayede motosikletlilere yer açılıyor. Benzer uygulamalar Türkiye’de de olabilir” diye konuştu.

Yüksek vergi engeli

Motosikletlere uygulanan vergi oranlarının diğer ülkelerle kıyaslandığında son derece yüksek olduğunu ifade eden Karakoç, “Motosiklet kullanımının artması birçok alanda fayda sağlar. Bu nedenle gelişmiş ülkelerde motosiklet kullanımı sağlanan çeşitli avantajlarla destekleniyor. Örneğin pek çok Avrupa ülkesinde motosiklet satışından sadece Kdv alınıyor. Türkiye’de ise bir de Ötv yükü biniyor. Bunun dışında otoyol ve köprü geçişlerinde haksız bir ücretlendirmeye gidildi. 150 kg’lık motosikletle 3,5 tonluk kamyonete aynı ücret uygulanıyor” diye konuştu.

Çevreye dost

Motosiklet ve bisiklet gibi iki tekerlekli araçların kullanımının artmasının hem trafiği rahatlatacağını hem de çevre kirliliğini azaltacağını belirten Ali Karakoç, “Bununla birlikte daha az yakıt tüketilmesi, yolların daha az aşınması ve karayollarına daha az kaynak aktarımı gibi faydalar sağlayacaktır” açıklamasında bulundu.
 haberler.com

motoaktuel

23 Kasım 2011 Çarşamba

Beyaz Bir Gölge Gibi...



Kırgız Yazar Cengiz Aytmatov'un 1970 yılında yayımlanan aynı adlı romanından beyazperdeye uyarlanan 1977 yılı yapımı Atıf Yılmaz'ın yönettiği, başrollerini Türkan Şoray ve Kadir İnanır'ın paylaştığı "Selvi Boylum Al Yazmalım" başyapıtını hemen hemen bilmeyenimiz yoktur.
Bilmeyenler var ise "Al Yazmalım" dizisini izleyebilir ve biraz olsun fikir edinebilir. Çünkü bu dizi de Aytmatov'un kitabından uyarlanmış, müziklerini de yine üstad Cahit Berkay yapmıştır.Tabi dizideki isimler, filmdeki isimlerle birebir aynı değildir. Hatta Kadir İnanır filmde kamyon kullanıyordu, dizideki başrol oyuncusu genç, motosiklet yarışçısı olduğundan motosiklete biniyor.

Zaten yazımı ilgilendiren bölüm burasıdır aslında. (Ara sıra nostaljik yazılar yazıp, okuyanlara kültür-sanat aktarımları yapmakta fayda görüyorum.) Neyse biz konumuza dönelim...Dizinin başlarında motosiklet yarışları herkes gibi benim de dikkatimi çekti. Ehh acizane A2 ehliytimiz var. Az buçuk motosiklete binmişliğimiz de bulunuyor. Türkiye Motosiklet Federasyonu'nu kuranlarla yemek yediğimiz, çay yudumladığımız ve Allah bozmasın güzel bir muhabbettimiz de vardır. Haliyle şimdiye kadar filmlerde hiç görmediğimiz, dizilerde hiç rastlamadığımız hem motosiklet hem de başrol karakteri yarışçı olarak karşımıza çıkınca hoşumuza gitti. Motosiklet ve motosiklet yarışlarını gören diğer izleyenlerle bu dizi hakkında sohbet ettik. "Ne güzel oldu... Neydi o eskiden TRT'de izleyip de Türkiye'ye basketbolu seviren dizi... Eeee dilimin ucunda yahu... Söylesenize... Hah tıpkı Beyaz Gölge gibi bu da motosikleti ve sporunu sevdirecek" diye sıcak ve bir o kadar da hararetli konuşmalar oldu. Fakat bir iki bölüm sonra "Al Yazmalım" dizisi tamamen duygusal bir hale büründü ki, bu zaten diğer tüm kanallarda olağan durumdu.
Gönül isterdiki, başrol oyuncusu aylar öncesinden motosiklet yarışları ile ilgili eğitim alsın. Yarışlara katılsın ve izleyenlere yarış anını ve heyecanını dakika dakika yaşatsın. Tıpkı Beyaz Gölge dizisindeki basket oynamasını iyi bilen siyahi oyuncuları bir araya getirmek gibi. O yıllarda Amerikan televizyonunda ilk defa bu kadar siyahi oyuncu bir dizide rol almış. Demek ki isteyince insan yapabiliyor ve tabuları yıkabiliyor.Spor üzerine yapılan filmlere şöyle bir baktım, boks, futbol, beyzbol, yüzme, kürek, atletizm, basketbol gibi spor dallarını içeren sinema filmlerini gördüm. İçinden motosiklet geçen filmleri araştırdım dikkate alınır, kayda değer bir filme rastlamadım. futbol için "Zafere Kaçış", boks için "Rocky" serisi, basketbol için "Beyazlar Beceremez", beyzbol için de "Fanatik" filmlerini neredeyse bilmeyenimiz yoktur. Yani insan bu filmleri veya dizileri izlediğinde bu sporlara bir başka ilgi duyuyor.
Şampiyonalar, organizasyonlar, yarışlar ve sporcular ülkeye veya kente geldiğinde bilet alıp gidiyorsun. Motosiklet konulu filmlere baktığınızda ya çete şavaşları ya da olağanüstü yaratıkları izlersiniz. Zombiler, hayalet sürücüler ve çeteciler hep motosiklet üstündedirler. Ghost Rider (Hayalet Sürücü), Easy Rider, Hells Angels On Wheles (Jack Nicholson başrolünü oynamış), Biker Zombies yukarıda bahsini yaptığım filmlerden birkaçı.
Motosiklet sporu ile ilgili filmler yok mu? Tabi ki var. Var ama bir elin parmaklarını geçmez çoğu da zaten belgesel niteliğindedir. Örneğin "On Any Sunday" filmi bugüne kadar yapılmış en iyi ve en önemli motosiklet belgeselidir. 1971 yılında Bruce Brown tarafından yönetilmiş, motosiklet yarışçılarının hayranlık duyduğu bir film olmuştur. BMX markalı bisikletlerin Güney Kaliforniya'da moda olmasını sağlamış, aynı zaman da çocukların bisikletlerini "dirt track" tarzında (özellikle toprakta sürülmesi için üretilen yarış bisikletleri) kullanmaya özendirilmiştir.

TMF

19 Kasım 2011 Cumartesi

Ehil Olmayanlar Ehliyet Verirse

 Baştan söyleyeyim bu yazının amacı suçlamak değil bir durum tespiti yapmaktır.

Millet olarak olumsuz düşünmeye, yermeye, şikâyet etmeye bayılırız. Otobüste, trende, otelde, sahilde biri birini tanımayan kişiler iletişime yermeyle başlar, öyle devam eder. Bu eğilimin genel olarak medyada var olduğunu seyrediyoruz, işitiyoruz ve okuyoruz.

Bu bilindik girizgâhtan sonra sadede gelirsek; A1-A2 ehliyetini hak etmek için yapılan uygulama sınavlarına gözetmen, denetmen, eğitmen (adı her neyse) olarak giren görevliler motosiklet sürmeyi biliyor mu? Çoğu bilmiyor ya da en azından motosiklet sürüş kurallarını evrensel ölçülerde bilmiyor. Girdiğim sınavda bunu gözlerimle gördüm. Orta yaşlı hayli göbekli beyefendi sınava girenlere sadece bakıyordu. Belirlenen güzergâhı sağ salim bitirenlerin çoğu ehliyet almaya hak kazandı. Bunlardan çoğunluğu dururken önce sol ayağını yere bastı. Ayaklarını çatal gibi açıp 50 metre gidenler oldu. Dönüşler desen bir facia idi. Çok bilindik kural ihlalleri yapıldı. Gözetmenle iki laf ettikten sonra, adam (ismi vermek istemediğim için adam diyorum) ‘’ben motosiklet sürmeyi bilmiyorum’’ dedi. Birçok kişiden aynı şeyleri dinledikten sonra konuyu bu köşede ortaya koyma ihtiyacı hissettim. Şimdi insan
hayatını direkt ilgilendiren bu sorun nasıl çözülür ona bakalım.

ÇÖZÜM TMF ONAYLI GÖZETMENLERDE

Türkiye’de yaklaşık 3 bin sürücü kursu var ve Milli Eğitim Bakanlığına bağlı olarak faaliyetlerini yürütüyor. Bu kursların uygulama ve işletme kurallarını ortaya koyan mevzuat çok detaylı ve anladığım kadarıyla ihtiyaçları karşılayacak seviyede ama… Ah bu amalar… Âmâsı uygulama yukarıdaki gibi maalesef. Peki, kurallar yeterliyse ne yapmalı. Türkiye Motosiklet Federasyonu bu işe el atarsa gözetmenlerin işin ehli olacağına inanıyorum. Zaten TMF bir sosyal sorumluluk projesi ile çocuklara yönelik Türkiye çapında motosiklet sürüş eğitimi başlatmış durumda. Bu proje Hakkari’de start aldı. İlk izlenimler eğitimin beklentilerin çok üzerinde güzel sonuçlar verdiği ve vereceği yönünde. Buna benzer bir proje ile TMF Türkiye’nin çeşitli yerlerine kurslar açarak sürücü kurslarında
gözetmen olacakları eğitebilir. Böylece de bu hayati konuda ahbap çavuş ilişkileri son bulur. Tabi TMF’nin de bu iş için hazırlık yapması şart. Öncelikle TMF’nin açacağı kurslar kırtasiyeciliği arttırıcı, bürokrasiyi besleyici olmamalı. Ya nasıl olmalı: Eğitmen olacak kişiler uluslararası otoritelerden sertifika aldıktan (aynı zamanda evrensel zihniyeti benimsedikten) sonra TMF tarafından görevlendirilmeli. Eğitime gelen, kursa ismini yazdıran herkese gözetmenlik sertifikası verilmemeli. Gerçekten hak eden kişiler başarılı sayılmalı. Ticari bir kaygı taşımayan TMF, kurumsal yapısıyla, birikimiyle bu iş için biçilmiş kaftan diyorum. Gerisi yetkililere kalmış…

Hüseyin KÜÇÜKKELEPÇE

TMF

 

14 Kasım 2011 Pazartesi

Trafik cezaları yılbaşında artıyor



Yılbaşından itibaren trafik cezaları yüzde 10 oranında artacak. Alkollü araç kullananlar 650, kırmızı ışık ihlali yapanlar ve hız limitini aşanlar 154 lira ödeyecek

Trafik cezaları, Maliye Bakanlığı’nın yeniden değerleme oranı çerçevesinde yılbaşından itibaren yaklaşık yüzde 10 oranında artacak. Bu artışla, alkollü araç kullananlar 1. defada 650 lira, 2. defada 814 lira, 3 ve üçten sonra ise bin 327 lira ceza ödeyecek. Uyuşturucu veya keyif verici madde alarak araç kullananlar da 1327 lira ceza verecek.
Zamla birlikte kırmızı ışık ihlali yapanlar 154 lira, yasak yerlere park eden sürücüler de 72 lira ceza ödeyecek. Araçların muayene süresini geçiren sürücüler ilebozuk veya teknik şartlara aykırı olan araçları kullananlara da 72 lira ceza uygulanacak.

Sürücü belgesi almak için yanlış bilgi veya sahte belge vermenin cezası 814, araç kullanırken sürücü belgesini yanında bulundurmamanın cezası 154, sürücü belgesi olmadan araç kullanmak ve sürülmesine izin vermenin cezası 320 lira olarak belirlendi.
Tescil belgesi, trafik belgesi ve tescil plakalarını araç üzerinde ve uygun durumda bulundurmadan trafiğe çıkanlara 72 lira ceza verilecek.
Park yerlerindeki araçlardan yetkisi olmadığı halde park ücreti alanlar ile karşıdan karşıya geçişlerde işaretlere riayet etmeyen yayalara da 72 lira ceza yazılacak. Toplu taşıma araçlarında sigara içmenin cezası da 82 liraya yükselecek.

Kemer cezası 72 TL
Hız sınırlarını yüzde 10’dan yüzde 30’a kadar aşanlar (yüzde 30 dahil) 154 lira, yüzde 30’dan fazla aşanlar da 319 lira ceza ödeyecek. Hız sınırlarını tespite yarayan cihazların yerlerini belirleyen veya sürücüyü ikaz eden cihazları imal veya ithal edenler bin 965 TL ile 3 bin 278 TL, bu cihazları araçlarında bulunduranlar da bin 305 TL ile bin 965 TL para cezası ödeyecek.
Gerekli yerlerde hızını azaltmayan, öndeki aracı güvenli bir mesafeden takip etmeyen, sağa, sola dönüş kurallarına uymayan ve emniyet kemeri takmayan sürücüler 72 lira para cezasıyla karşılaşacak.

Kaynak:Milliyet

12 Kasım 2011 Cumartesi

ÇOCUKLAR İÇİN MOTOSİKLET EĞİTİMİ

Küçük yaştaki çocuklarımıza motosiklet eğitimi verilmeli midir? Geleceğin büyükleri, anne baba adayları, yöneticileri, siyasetçileri olacakları için mutlaka verilmelidir. Kaç yaşında başlamalıdır sorusu gelecektir ardından. Bugünün bilgilerine göre 4 yaşından itibaren rahatlıkla bu eğitim verilebilir. Bunun çeşitli nedenleri bulunur. Çünkü, zeka, denge, ritim, oryantasyon, algı hızı, hareketlilik, koordinasyon gibi özelliklerin şekillenip serpilmeye başladığı dönem bu yaşlara rastlar.
Dikkatle baktığımızda bazı çocukların o çağda bazı olağanüstü davranışları gerçekleştiği görülecektir. Rahatlıkla her konuda bilgilenmeye başlamış, çeşitli sokak ve dijital oyunlarını oynayabilen, takım tutan ve taraftar olarak tartışma bile yapabilen duruma gelmiştir. Geçenlerde beraber olduğumuz süpermoto sporcularından en küçükleriyle normal bir insan gibi rahatlıkla iletişim kurulabiliyordu.
Çocukların bu farklı özelliklerinin motosiklet eğitiminde değerlendirme zamanı gelmiştir. Biraz daha üst yaşları kapsayan ilköğretim çağı çocukları ile bu çalışma daha rahat yapılabilir. Uygun hacimdeki motorlar, ultra güvenlikli pist ve eğitim alanları, usta eğiticiler ve bunların yanında motosiklet kullanmakta olan ilköğretim okulları eğitmenleri ile birlikte bu çalışma yapılmalıdır.
Kuşkusuz bu çalışmalar bir kültür programı çevresinde yapılmalıdır. Yollarımızın değil motosiklet, dört tekerli araçlar için bile uygun değilken, motosikletin girişlerinin yasaklandığı cadde ve bulvarlar varken, motosiklet için hâlâ "Şeytan Arabası" denilirken kalkıp motosiklet eğitiminden söz etmek biraz garip gelebilir. Diğer yandan, motosiklet için bazı kurum ve kuruluşların yaptıkları da göz ardı edilmemelidir. PİRELLİ'nin hazırladığı motosikleti tanıtıcı broşürler, EMOK'un yollardaki bariyerlerin tipinin değişmesine ilişkin girişimleri, HONDA'nın Motosiklet Eğitimleri, BMW'nin faaliyetleri, VESPA çalışmaları aslında motosiklet için Türkiye'de son derecede önemli işler arasındadır. Buna MOTORON'un CSS eğitimlerini de katarsak çok yelpazeli bir eğitimin ayak seslerini değil duymak hissetmiş olmalıyız.
Bunları okuyanlarımız, TMF bu işin neresinde diyebilirler. Merak etmeyin federasyonumuzun da çeşitli eğitim faaliyetleri çok yakında başlayacaktır. İşin vitrin kısmında oldukça geri kalışımız nedeni ile şimdilik yarış organizasyonlarına konsantre olmuş durumdayız. Bu da önemli bir girişim ve gelişmedir. Düne kadar İstanbul Park'ın değil içine girmek önünden geçmek zor iken şimdi orada yarışıyoruz. Muhteşem ve modern bir pistte yarışmak kadar mücadeleyi izlemek de büyük bir keyif olmalıdır.
Çok yakında özel giysileri, özel alanları ve eğiticiler nezaretinde gezici motosiklet eğitimi projesinin geçekleşmesini ümit ediyorum. Bu konuda yalnızca TMF değil anne babalar ve motosikletin üreticisi, satıcısı olan şirketler de devreye girmelidir. Motosikletin binicisinin çoğalması, potansiyel müşteri artışı ve bilinçli bir kitlenin motorcu olması daha rahat trafik, iyi ve temiz çevre ve yaşam kalitesinde kalkınma yaşatacaktır. O halde şimdiden gözlerinizi kapatın, motorunuza atlayın, zihninizde motosiklet kullanmaya başlayın... İnanın gerçeğine bindiğinizde de aynı duyguları hissedeceksiniz...

DEVAMI İÇİN

6 Kasım 2011 Pazar

Full den bayram indirirmi


Akaryakıt sektörünün en yeni ve yenilikçi oyuncusu FULL akaryakıttan tüketicilerine bayram hediyesi. FULL, bayramın ilk günü 12:00-24:00 saatleri arasında tüm akaryakıtlarda yüzde 12 indirim yapacak.
Hizmet vermeye başladığı ilk günden bu yana özel günlerde ve bayramlarda kampanyalar ile tüketicilere destek olan FULL, şimdi de Kurban Bayramı’nın ilk gününde tüm akaryakıtlarda indirim uygulayacak. İstasyon açılışlarında yüzde 25 indirimli akaryakıt satan ve diğer zamanlarda da yüzde 7 ye varan indirimler uygulayan FULL, Kurban Bayramı’nın ilk günü yüzde 12 indirim yapacak.
Kısa bir sürede İstanbul daki istasyon sayısını 29 a çıkartan FULL, bayramın ilk günü 12:00-24:00 saatleri arasında tüm istasyonlarına gelen herkese yüzde 12 indirimle akaryakıt satacak. FULL, Avrupa yakasında Taksim den Beylikdüzü ne, Anadolu Yakasında Göztepe den Gebze ye her noktada kalitesini ve ayrıcalığını müşterileri ile buluşturuyor. FULL, uzun vadede ağırlıkla İstanbul, Bursa, İzmir ve Ankara da 100 noktada sektörün hacmi yüksek bir oyuncusu olmayı hedefliyor.

MOTOAKTUEL

4 Kasım 2011 Cuma

AKIL OYUNLARI...

 



Yarışta motosikletin üzerindeki yarışçı ne düşünür veya düşünmeli ? Hiç bunun muhakemesini yaptınız mı ? İyi bir pilot olmanın temel gereklerinden biridir zihninizi kontrol etmek. Yarışa çıkarken
stresli misiniz , yoksa aşırı rahat mı ? Stresli çıkınca veya rahat çıkınca sonuçlar ne olur ? İşte bunun
yanıtları ve prensiplerini araştırıp sizin için prensipler çıkardım.Bilindiği üzere tüm vücudumuza komut veren beynimiz; neyi planlıyorsak onu yapabilir veya kontrolsüz kalabilir. Zihninizi kontrol ettiğiniz anda başarı ardından gelecektir. Ne kadar iyi motor kullanırsanız kullanın, yarışı yarışta okuyamayan veya stres yönetimini başaramayan sporcunun başarılı olması zordur.

Çok iyi motora binen birini ele alalım. Sonuç olarak zihninde bunu nasıl yapacağını çözmüştür.Örneğin gazı açtığında Vücudunun tepkilerini ve motorun nasıl etkileyeceğini bilir, kafasını nasıl tutacağını, vücudunu hangi yöne yatıracağını ve hareketin sonunda nasıl tepki vereceğini hesaplar ve ona göre davranır. Ayak ve el pozisyonları ile vücut ağırlığını nereye vereceğine karar verir.

Bu arada zihnine odaklanır. Yaptığı işi çok fazla düşünürse veya anılara takılırsa, örneğin o rampayı daha önce nasıl iyi veya kötü atladığını veya pistte o virajda nasıl kaydığını, geçmişi iyi ya da kötü olarak düşünürse o anki sürüşü berbat olacaktır. Zihninde bunları nasıl ekarte edeceğini ve o ana nasıl geçeceğini bilmesi gerekir.

Ek olarak en önemli dersi vücudunu ne çok sıkı ne de çok gevşek bırakmasıdır . Eğer çok sıkarsa, gergin olacaktır ve hata yapabilecektir, gevşek olursa ise bu kez başarısızlık gelecektir. Her iki durumda da sistem iyi çalışmayacaktır.

Finally, he knows that he also needs to let go of the drive once it's completed, no matter how it turned out. If he tries to do exactly what he's done before, he won't be present for the next stroke.

En sonunda sonuç ne olursa olsun sürüş tamamlandığında bütün olay zihninde bitmelidir. Daha önce ne yaptıysa aynısını yapmaya çalışırsa bir sonraki hamleye hazırlıklı olamayacaktır.

Tüm bu öğrenilenler iyi bir zihin çalışmasının prensiplerini ortaya çıkarır:

1.Deneyim detaylarına andan-ana dikkat kesilerek konsantre olmak.

2. Vücuda ve vücut deneyimlerine özel dikkatini vermek ,

3.Zihnin tecrübelerinin farkında olmak ve geçmiş veya gelecek planlarına sürüş anında zihninde yakalanmamak,

4. Ne çok fazla ne de az olmaya çalışmak,

5. Tüm bağlantıları iyi, kötü bırakıp ana konsantre olam ve dikkatini vermek,

6.Deneyimi yargılamadan farkında olmak.

Yolunuz ve zihniniz açık olsun.

 

TMF 


2 Kasım 2011 Çarşamba

Afrika Motosiklet üzerinde


Son on yılda Afrika kıtasındaki hayatı dramatik bir şekilde değiştiren iki icat oldu.




İlki cep telefonu, ikincisi ise motosiklet. Motosikletin hem kişisel ulaşım aracı hem de moto-taksi olarak yükselişi gerçekten de dramatik oldu. 1990'larda kıtadaki büyük şehirlerde devlet tarafından desteklenen toplu taşıma sisteminin çökmesinden kazançlı çıkanlar özel minibüsler ve son zamanlarda ise moto-taksiler oldu. Toplu taşımadan daha ucuzlar, daha esnekler ayrıca diğer araçların gidemediği yollara gidebiliyorlar, hatta yolların olmadığı yerlerde hareket edebiliyorlar.

Kırsal kesimlerde motosikletler görüp görebileceğiniz tek taşıma aracı ve çiftçilerin başka türlü ulaşamayacakları topraklarda tarım yapabilmelerini, ürünlerini eve ya da pazara taşıyabilmelerini sağlıyorlar. Benin'de motosikletlerin önünde yüzlerce tavuğun taşınması sıradan bir görüntü. Müslüman bölgelerin tamamında bayram zamanında insanlar keçi ve koyunları kaçınılmaz kaderlerine motosikletlerle taşıyorlar.

Bamako'da genci de yaşlısı da iki tekerin üstünde denebilir. Genç kadınlar özenle yapılmış saçlarıyla kask takmadan motosiklet kullanıyor bir yandan da arkadaki arkadaşlarıyla konuşuyorlar (o arkadaş da çoğunlukla cep telefonundan mesaj atıyor ya da konuşuyor oluyor). Kadınlar ayrıca minibüstense moto-taksiye binmeyi tercih ediyor zira burada tacize uğrama ihtimali daha az. Genç ve hali vakti yerinde olan kadınlar için motosikletin bir özgürleşme aracı olduğu kesin. Bir aile ise iki-üç yüz Euro'ya bir motosiklet alıp çocuklarını okula daha kolay götürebilir ve hatta böylece sosyal statüsünü artırabilir.

Batı'da Çin yapımı bir motosiklete pek rastlanmasa da Afrika'dakilerin yüzde 70'i, dünyadakilerin ise yüzde 50'si Çin malı. Fakat hâlâ birkaç Vespa bulunabiliyor. Bunlar tıpkı Batı Afrika'da özenle sevilip korunan antika Peugeot'lar gibiler. Motosikletlerin bu şekilde birbirlerinin aynıları olması (farklı markaların bile parçaları aynı) bu aletlerin kolay ve ucuz bir şekilde tamir edilebilmelerini sağlıyor. Bu şekilde ucuza gelen motosikletler gençleri özgürleştirmekten çok daha fazlasını yaptılar. Çiftçilerin hayatları kolaylaştı, Afrikalı kadınlar hareketlendi ve istihdam arttı. Kırsal bölgelerdeki okullara köyde yaşamak istemediklerinden gitmeyen öğretmenler, şimdi motosikletle her gün yolculuk yaparak okullara gidebiliyorlar. Polis eskiden ulaşamadığı yerlere ulaşabiliyor.

Motosikletler ayrıca sağlık hizmetleri alanında çok etkili oldular. Özellikle sıtmanın yoğun olduğu Sahara altı Afrika'da en çok sıtmadan ve doğum sırasındaki sorunlardan dolayı ölümler yaşanıyor. Bu durumlarda sağlık merkezlerine vaktinde gidebilmek çok önem taşıyor. Hasta bir çocuk kolaylıkla bir motosiklet üstünde taşınabiliyor. Doğum yapmakta olan bir kadın ise daha zorlanıyor. Fakat birçok sağlık merkezi yanlarında özel oturma yerleri olan motosikletler kullanmaya başladı bile.

Ayrıca sağlık personeli bu şekilde doğum yapan kadınlara ulaşabiliyor, köylerde aşı yapabiliyor ve genel olarak sağlıkla ilgili halkı bilgilendirebiliyor. New York Times gazetesi motosiklet sayesinde eskiden ziyaret ettiği köy sayısını yediye katlayan Tsepo Kotelo ile ilgili bir haber yayımlamıştı. Tsepo sadece tıp bilmekle kalmıyor aynı zamanda motosikletinin bakımını da yapabiliyor. Elbette bazı kötü haberler de var. Motosiklet kullanımı arttıkça, kazalar da artıyor. Çok az kişi kask takıyor. Açıkçası insanın kafasını kaynayacak derecede ısıtmayan ve pahalı olmayan bir kask icat edilinceye kadar bu durum değişeceğe benzemiyor. Bazı şehirlerde en azından motosiklet şeritleri konsa da, çok kalabalık yollarda bir motosiklet kalabalığının içinde olmak korkutucu olabiliyor.

Son olarak şunu sorayım: Afrikalıların hayatlarını değiştiren cep telefonlarının elektriğin olmadığı kırsal kesimde ya da gecekondularda nasıl şarj edildiğini düşünüyorsunuz? Elbette ki birilerinin motosikletindeki akü sayesinde şarj oluyor.

Yorum - Damıen Raffarty

ZAMAN YORUMLAR